RSS

Santral santral!!!

Pancurunu açık bıraktığım camdan gözümün içine giren güneş, uyandırmıştı beni. Yanımda ÖB horul horul. O sözde İZmir'e gidicekti ama sinirilenip vazgeçince, o gece eli belinde bir İzmir biletiyle çeşitli biralar eşliğinde sarhoş olup kendimizden geçtik. Bir de yağmur yağdı üstüne ama ne yağmur, sanki havanın götü delinmişti. Camdan baka baka götürdük biraları. Sonra Üstüne Barcelona'yı izledik ve bi kez daha sefil, sığ ve Amerikan özentisi yaşantımızdan utandık ve bi sürü karar aldık; hayatı anlamlı kılma kararları ki bi aşk filminden nasıl böyle kararlar çıkarabildiğimiz de ayrı bir yetenek şeyşidir ya da alkolun etkisidir. Sonra sızdık.
Kendimize gelmemiz öğleden sonrayı buldu. Sonra n'apsak diye düşünürken, "ulan altı aydır burda yaşıyoruz ve daha Santralİstanbul'a gitmedik " diye hayıflanıp bi hamlede karar verip, bilinmez yollara sürmeye başladık arabayı. Ben ÖB'yi Gazi OSman Paşa'ya soktum, içimde bi kuşku yok değildi ama doğru yoldayız diyordum sürekli ÖB'ye, sonra Alibeyköy'e yöneldik. Sonunda ışıklarda yanımıza düşen taksiciye yol sorduk, "kaptan silahtar'a nassı gideriz" Adam karmaşık bir şeyler dedi sonra önümüze geçti ve bizi santral istanbul yoluna soktu. Sonra da iki dat dat yapıp gitti, biz de el sallayıp teşekkür ettik.
ÖB ve ben bu iyi adamın nasıl olup da bizim karşımıza çıktığına hayretler edip müzeye girdik. Girdik ama ne müze, ne okul, aman yarabbim, varoşta bir vaha, süper lüks arabalar, iki büyük tasarım harikası ve bi o kadar da pahalı mı pahalı yeme içme yeri. Bi tanesini seçtik, ama içeri girince bi durduk , önce mekana şaşırdık, içeriyi bi güzel inceledik sonra ürkek bi şekilde bi masaya oturduk, içimizden "ulan burda servis selfservis mi yoksa masaya mı geliyorlar sipariş için " diye düşünürken çok kibar bi çocuk masaya gelip siparişimizi aldı. Yemeği beklerken, ben de cortlamış telefonumun yerine kullandığım ÖB nin eski telefonunu, sesini hiç duymadığımdan ve duysam bile benim olmadığı için önemsemediğimden, annem falan arar da duymam diye masaya bıraktım ama bi an bi tedirginlikle elimi telin üstüne koyup çaktırmadan cebime attım. Sonra kendimden utandım "ulan nabıyom ben, eski meski tel. çalışıyo, niye utanıyorum ben şimdi, bu zenginlik beni de tuhaflaştırdı sanki buralı değilmişim de dışlanacakmışım gibi hissettim ha siktir yaa" diye düşünüp, tel.i cebimden çıkarıp tekrar masaya koydum. Sonra ÖB'yle burdaki durumu tartıştık biraz, toplumsal saptamalardan bulunduk. Neyse karnımızı doyurup, eski elektrik santralina yöneldik.
Giriş kelle başı yedi tl idi. Ben kendi adıma üç tl ödedim heheh... sonra yine ürkek, nerden başlayacağımızı bilemeden kaldık bi an. Sonra ben görevliden bi el haritası istedim. Sonra yukarı çıtık. Alet edevat, canavar gibi makinalar derken, kontrol odasına girdik. İÇimden ulan burda uzay gemisinde geçen süper bi fotoroman çıkar diye düşündüm. Orda bayağı bi zaman geçirdik. her şeyi kurcaladık, bu sırada gelen giden oldu. Onlardan rahatsız olduk zira ben zorla ÖB'yi de model olarak kullanarak bi fotoroman çekme sevdasına girmiştim.biraz çektim ama sonra ÖB sıkıldı ve ordan ayrıldık. Tam biz çıkarken üç, dört yaşalarında bi oğlan çocuğu annesinin elinden kurtulmuş kontrol odasına doğru koşarken, bi yandan da annesine " düğmeler nerde haniii" diye soruyordu. Çocuğun afacanlığına kayıtsız kalamadık ve içeri girince n'apcak diye izledik onu bi süre. Sonra yolumuza devam ettik. Deli gibi bi fotoğraf çektik. Makina kah ÖB'nin boynunda kah benimkine takılıp durdu.
Müze kısmının alt katına indiğimizde bizi elektrik enerjisiyla ilgili deney sergisi karşıladı. Biraz onlarla oynadık. Çok eğlenceliydi. Ama asıl eğlence müzenin diğer kısmındaki sergi salonundaki "haritasız" isimli sergiydi. Hem çok anlamlı hem de çok eğlenceliydi. Sadece sergi salonunda dört saate yakın oyalandık. Sergideki işler gelen izleyiciyi aktif hale sokuyor ve izleyici kimliğinden çıkarıp, sanat eserinin bir uzantısı haline sokuyordu. Neyse işte gitmeyen varsa, gitsin, az kaldı galiba bitmesine. Çok fazla anlatıp da gideceklerin heyecanını şey etmimm.

Çıkışta da altı tl otopark ücreti bayılıp, bitap bi şekilde eve gelip, bira içmeye devam ettik. Santal İstanbul sayesinde ve ordaki sergi sayesinde, haftasonumuzu kurtramakla kalmadık, düşündürücü ve öğterici ve ders çıkarıcı bir gezi yapmış olduk.
Hani okuldayken götürürlerdi ya bizi, bi müzeye falan ve çok sıkılırdık ama illa geziyle ilgili kompozisyon yazdırırlardı ve o yazıda illa bu geziden faydalı anılarla ayrıldığımızı anlatmamız istenirdi. Ne faşizan bir durumdu allllaamm!! ;::))))))))))
Ama bu seferki gezi güzel oldu olmasına da yazı biraz tutuk oldu. Geçmiş okul deneyimlerinin verdiği bi baskı olsa gerek!!!:)))