RSS

Hayat gerçekten bayat!!!!

Bu sıralar duygularımı dizginlemek için eğitiyorum kendi kendimi.
Daha az duygusal davranmak için, üzüntülerimi belli etmemek ve güçlü durmak için çabalıyorum.

Şu an yaşadıklarıma mantıksal kılıflar takıp, göz yaşlarımı tutmak istiyorum. Ama başaramıyorum. Çünkü fena halde canım yanıyor. Oyalanmaya çalışıyorum hayatla ama anlık kopuşlar yaşıyorum, aynı histeri krizlerine tutulmuş bir hasta gibi. Ve sessizce ağlıyorum, çaktırmadan kimseye ve yine kaldığım yerden devam hayata sonra yine gözyaşı sonra yine yine yine.....

Kadın olmak mı zorlaştırıyor acaba hayatı bu kadar ? Belki de kimbilir....
Bazen şu üzüntüsünden kendini yerlere atıp çığlıklar atarak bayılan kadınlar görüyorum da bir anlam veremiyorum. Bir insan nasıl bu kadar kendinden geçer diyorum. Ama belki de o kadınlara haksızlık ediyorum. Onlar da can havliyle içinde bulundukları duygu yoğunluğundan bu şekilde çıkıyorlar . Tıpkı benim durup durup en olmadık zamanda burnumu siler gibi sessizce gözyaşlarımı silmem gibi; Bu benimki de bir başkasına saçma ve abartılı bir davranış geliyordur kimbilir!

Ama yok insan gerçekten de biraz güçlü olmalı hayatın can acıtmalarına karşı. Ben şahsen güçlü bir kişilik olduğumu sanırdım ama ne yazık ki ben de pelteleşmişim. Bu bana ne zaman olmuş hiç farkında diilim. Eskiden ağlayan tiplere çok gıcık olurdum. Zayıflıklarını bu kadar alenen ortaya döktükleri için aşağılardım onları. Şimdilerdeyse ben aşağılanacak durumdayım.

Kendimden şu an o kadar çok tiksiniyorum ki anlatamam. Hayır bütün bunları beni teselli edecek yorumlar gelsin, yok sen öyle diilsin, desinler diye yazmıyorum. Şu an acizlik içinde kıvranan bir insan olmaktan ve çok duygusal ve güçsüz davranmaktan dolayı iyice acizleştiğimin farkına vardığımdan yazıyorum bütün bunları.

Tabi ki hayatta her şeye yetemez insan eğer çizgi romanlardaki süper kahramanlardan biri diilse. Aynı andan doktor, mühendis, sanatçı, inşaat ustası, elektrikçi, diş hekimi, anestezi uzmanı, çiçekçi, psikolog, temizlikçi, bakıcı, anne, evlat, torun, en iyi arkadaş, iyi bir eş.... olamaz insan. Belki de hepsini aynı anda olmak istemek , her şeyi kontrol altında tutma içgüdüsüyle böyle davranmak ama başaramamak acizleştiriyor insanı ya da beni.

Hayat insana sürekli ver acıyı ver acıyı tadında yanarlı dönerli yemekler sunarken bizler de hiç usanmadan yok ben yemem artık demeden, mecburen, hayatta kalmanın bir sonucu olarak reddedemiyoruz menüde bize sunulanları. Bu konsantre acılara, sulandırmak ve daha rahat yenir yutulur bir hale getirmek için göz yaşlarımızı, bağrışlarımız, çığlıklarımızı katıyoruz. Bu da acizliğimizi su üstüne çıkratmaktan başka bi boka yaramıyor.

Bu hayat denen şey insan denen şeye çok pahalıya patlıyor. Ama farkında diiliz. Arsızca yaşıyoruz, hırslanıyoruz, sahip olmak istiyoruz, sanki hep buralarda olacakmışız gibi her şeyi ve her eksi çok ciddiye alıyoruz, önemsiyoruz, kızıyoruz, seviyoruz.... Aslında hepsinin ortalaması alınınca ortaya insan çıkıyor.

Ben de bu sıralar her insanın yaşadığı can acıtmaları yaşıyorum. Daha önce yaşayıp geçirdiğim; acıyıp kanayıp kabuk bağlayan yerlerimin yeniden kanamaya başlamasının acısını yaşıyorum. Kimbilir bu daha ne kadar tekrarlıcak yaşadığım sürece. Ve ben de her seferinde sanki ilk defa yaşıyormuşum gibi şaşırıp, bu yaşadıklarımı sorgulucam, kızıcam, küfredicem, kendimden nefret edicem ama tek tesellim daha güçlü olabildiğimi görebilmek olacak ya da tam tersi.

Kaldığım Yerden Devam mı Tamam mı???

Bizim Hüseyin Çavuşla dolu dolu bir hafta geçirdik. Öyle ki O'nu teyzeme bırakırken içim bi tuhaf oldu, ağlamam geldi, bir boşluk hissettim içimde. Neyse ki yanımda sevgilim ÖB ve Alamanya'dan gelen arkadaşım Aynur vardı da beni oyaladılar ve moralimi toplamama yardım ettiler.

Öte yandan dediğim gibi uzun süredir aynı mekanda vakit geçiremediğim Aynur geldi. Yaklaşık dört gün de onunla dolu dolu geçirdik. Evde dedemle ilgilenerek ve Ankara simidi eşliğinde kahvaltılar yaparak ve bol bol türk kahvesi eşliğinde dedikodu ve şakalar komikliklerle, O'nun yarım türkçesiyle dalga geçerek, benim o eski rocker fucker, tembel, pasaklı, sümüklü ve her yere geç kalan, her şeyi bir yana atıp unutan ve önemsemeyen halimden "her şeyi kontrol altında tutan " bir tipe dönüştüğümü görüp hayretler içinde sürekli "nerde bizim o eski Schnecke diye çağırdığımız DŞ" diyerek benim yeni halimle, tipimin hiç uyuşmadığını, bu halimle bir fıkra kahramanı tadında bi şeye dönüştüğümü, benim de bunun üzerine "kahpe felek, ne felaket geldi başımaaa..." şarkısı eşliğinde yeni durumumu kabullenmenin ve fıkra kahramanı diil de aslında benim doğuştan süper güçleri olan bir hero olduğumu ve bunu yıllarca herkesten saklamak için öyle fucker rocker bir pasaklı pozlarına büründüğüm hikayesini anlatarak ve bunu üzerine farklı versiyonlar kurgulayarak eğlenceli günler geçirdik arkadaşımla.

Haa bi de Sevgilime, Aynur'la birlikte süper bir doğum günü süprizi hazırladık ve çok güzel hediyeler aldık ve süpriz de gerçekten süpriz oldu hani. Gülmekten herkesin altına kaçırdığından eminim. Unutulmaz bir doğum günü oldu. Artık başka bir sefere komik bir hikaye olarak yazarım bunu da :))

Pazar günü aynur gitti. Dedem zaten Cuma'dan gitmişti. Ben aynur'un gittiği akşam hasta olup yataklara düştüm, feci bir bademcik şişmesi beni perişan etti. Evde tek başıma, tavana bakarak yattım. Ne dedem ne Aynur vardı. O dolu dolu kahkaların, bağrış çağrışların yankılandığı duvarlar şimdi sesszice üzerime geliyordu. ÖB de işte tabi gündüzleri. Neyse vitamindi, ilaçtı, pastildi derken bugün biraz toparlandım ama motivasyonum sıfırın altında. Bir yandan da can sıkıcı haberler izliyorum. Canım hiç bişi yapmak istemiyor, halim de yok , öyle mal mal tv'ye bakıyorum. Sürekli trafik kazası haberi geçiyor alt yazılarda bir de orman yangını. haa bi de şu savaş. Sevgilimin gürcü olması bizim evdeki tansiyonu daha da yükseltti. Gürcü sevgilim ve ben ordaki sivilleri düşünüyoruz hep. Çıkar hesapları denk düşmeyen dünya yine sivillerin canını yakıyor. piyonlar hep biz siviller oluyoruz işte. Ve sevgilim evleri bombalanmış insanları görünce " işte bizim dedeler de böyle bir halde kalmışlar savaşta ve o zaman Gürcistan'dan Türkiye'ye göç etmek zorunda kalmışlar; Evlerini, yurtlarını, topraklarını, dillerini, dinlerini böyle bırakmak zorunda kalmışlar" diyerek üzülüyor yine. Sanki O bu yaşananları, bunları yaşamış bir topluluğun torunlarından biri olarak içgüdüsel bir dejavu olarak algılıyor. Umarım bu sivil katliama bugün tvde açıkladıkları gibi bir son verip, diplomatik yollarla çözebilirler.

Her şey bir yana hayat devam ediyor. Ben de kaldığım yerden devam etmeliyim artık diye düşünürken, ÖB'nin işiyle ilgili aldığımız bir haber daha, tam olarak sağlayamadığım motivasyonumu yerle bir ediyor yine. İlkinde biz tatildeyken almıştık haberi ve tatilimiz berbat olmuştu çünkü kafamızı boşaltmak için çıktığımız tatilimiz ...mına koydu bu haber ve beynimizde sürekli planlar projeler dönmeye başladı. Sonra döndük bu bok şehrine ve tam karar verdik; yok dedik; gitmeyelim burda işe devam edelim dedik. Her şey yine yerine oturmuşken şimdi yine bir İstanbul haberiyle kafalarımız karıştı. Fakat bu sefer bunu kabul ettik; tamam dedik; ama şimdi de haber bekleme aşamasında kaldık. Burdaki yaşantımıza devam mı ediyoruz şimdi yoksa tamam diyerek gidip yeni bir yaşama mı koşuyoruz orası da muallak. Tam anlamıyla arafta kaldık, öylece bekliyoruz. Çin işkencesi. Biz böyle arafta beklerken benim de kafamda gitme fikri zorlaşıyor. Orda yaşayacağımız zorluklar netleşiyor ve korkuyorum. Bir an önce olacaksa olsa da , hiç bir şeyi düşünmeden bodoslama atlasak , o zaman korkacak zaman olmaz diye geçiriyorum aklımdan. Off neyse işte yine kafa karışıklığı içinde Diagonal'den hallice bir umutsuzluk ve kafa karışıklığı içindeyim o yüzden Dia'yı da teselli edecek yorumlar yazamıyorum. sadece sonucu bekliyorum.
Oysa ki bloğa dönüşüm muhteşem olacaktı. Çok şahane bir manga dosyasıyla yapacaktım bu uzun aradan sonraki yeni sezonumu ama yine kafa karışıklıkları içinde kıvranırken bunları düşünür, bunları yazar buldum kendimi.

Şimdi beklemedeyim yine. Zaman aleyhime işlemeye devam ediyor. Kaldığım yerden devam mı edicem yoksa tamam diyip, burdaki sayfayı kapatıp arriva arriva çığlıkları içinde, kılıcımı çekip atımı dört nala rüzgara karşı mı sürücem?!!!

Hayatım bayat mı?!!!

Önce kendimi şu sınava verdim. Ben de bi şeye kafayı takınca bokunu çıkarana kadar üstüne gidiyorum, huyum kurusun. Öyle deli gibi çalışıyorum ki, kendimi çook yorgun hissediyorum ve hala her gün kafamdan yaptığım ders programına uyamadığımda büyük bir suçluluk duygusu içinde, içimden kendimi en ağır hakaretlerle cezalandırıp, üzüyorum. Bu arada da Pc'yi nerdeyse hiç açmıyorum. Çünkü bir iki blog derken, ordan şuraya zıplayım, şunu not edim diye şey ederken saatler geçiyor, bu eylemleri yaparken bir reflex hareketi olan göz kırpmayı da sık sık bir insan evladı olarak nasıl unutuyorsam, bir iki saaat sonra gözlerimin kuruluğu canımı acıtmaya başladığında artık pc'nin başından kalkmam gerektiğini anlıyorum. Bu sebepten dolayı photoshopta işim yoksa pc'ye hiç yanaşmıyorum. Bu arada Hüseyin Çavuş bu Cuma'dan beri bende zira teyzemin biraz tatil yapması gerekiyor. Artık bizimkiyle ilgilenmekten derse de zaman ayıramıyorum. Bizimkinin temizliği ve onunla ilgilenmek bütün zamanımı alıyor. Gece zaten hiç uyku yok. Tam uykuya dalıyorum bizimki wcye kalkıyor ve hooop DŞ de kalkılyor zira ben kalkmasam, altındaki bezini parçalayıp, penisini çıkarttığını sanıp, rastgele, atış serbest modunda bombardımana başlıyor ve işi bitince de elini yıkamak bir yana, bıraktığı sulu sepken enkazın üstüne basa basa evin içinde dolaşıyor bizim casper.
Şimdi geleli 3 gün oldu. Önceleri utanıyordu benden ama artık alıştı. Bi keresinde "ayıp oluyor" dedi. Ben de kime diye sorunca "bana ayıp oluyor " dedi. Yani utanıyormuş bizimkisi, ama yapacak bişi yok. Artık her konuda yardım almak zorunda. Öte yandan ben dedemi bildim bileli wc kullanma alışkanlığının berbat bir ilkellikte olduğunu bildiğimden pek şaşırmıyorum davranışlarına ve bu sebepten ona taviz vermiyorum. Benim kurallarım nezaretinde bu işleri yürütüyorum, biraz sinirleniyor bana ama eli mahkum. Biraz medeniyet herkese lazım!!!
Yarın taaaa 1993'de ergenken katıldığım Türk-Alman gençlik kampında tanışıp hala arkadaşlığımızı sürdürüp internet haricinde , bi kaç yıl arayla görüşmeye çalıştığımız arkadaşım Aynur, yaz tatili için Almanya'dan geldiği Olimpos'dan bu gece ayrılıp beni ziyarete geliyor. Son görüşmemizden bu yana en azından bir beş yıl oldu yüzyüze görüşüp bi şeyler yapmayalı. Heyecanlı ve dolu günler beni bekliyor.
Bir yandan ders planımı aksatmamak için çabalarken, bir yandan ev hijyenini ve düzenin sağlayıp, dedemle hakkını vererek ilgilenmeye, bu arada da yıllardır görmediğim arkadaşımla kaliteli bir zaman geçirmeye, sevgilim ÖB'yi evde huzursuz etmemeye, o'nun düzenini bozmamaya ve Bizim Fatma Girik'e günlük diyet yemek yapmaya gayret edeceğime, bu arada haberlerdeki orman yangınlarına kafayı haddinden fazla takıp sinirlenmeyeceğime, Konya'da çöken binada ölen kızların ailelerinden nasıl olur da şikayet gelmediğine ve bu olayı doğal bir şeymiş gibi algılayıp, önemsememelerini düşündükçe üzülüp, kızmayacağıma, daha sonra haberlerde, gazetelerde karşılacağım haberlere de şaşırıp, sinir yapıp şişmeyeceğime, bu sıralar düşen foto işlerime hayıflanıp, üzülmeyeceğime, kendimi yıpratmamaya özen göstereceğime, hayatımı bayat ve küflenmiş hissetmeyeceğime, bir hafta sonra buralara tekrar elim kolum dolu döneceğime kendi kendime söz veriyorum.