RSS

Uy uy uy aha!!!!!!!

sıkıntııııı!!!!!

Tatilden döndüğümden beri bi sıkılıyorum, bi sıkılıyorum ki sormayın. Üstüne bi de hiç bi bok yapamıyorum, çektiğimi beğenmiyorum, yaptığımı sevmiyorum, yapıp yapıp çöpe atıyorum. Tam seti kuruyorum bişi çekicem, çekiyorum, olmuyor ya da bana göre olmuyor sonra her şeyi ortada bırakıp, buzdolabına yöneliyorum, ne var ne yok yiyorum, kesmediyse ve daha işe gelmemiş olan varsa, gelmeden önce arayıp bi şeyler sipariş edip, işi gücü iyice serip gelecek yiyecekleri beklemeye veriyorum kendimi. Özellikle doktorun bu sıralar kilo ver dediği zamanda sanki inadına yemek yiyormuşum gibi bi durum sergiliyorum ama bunların bütün sebebi, çalışmak için yeterli motivasyona ulaşamamış olmamdan kaynaklanan can sıkıntı.

Şİmdi bunu yazıyorum ki belki yarın ya da başka bi gün okur da bi kendime gelirim. Tabi bu iyi niyetten öteye de geçemeyebilir.
Acil bi eylem planı lazım bana, yoksa, yoksa n'olur bilemiyorum, büyük bir kara deliğe düşmem an meselesi olabilir.....

tanju okan - koy koy koy

Hadi bakalım, İftara...

Sultanahmet meydanının yeni mi yeni, taş taş üstündeki haline ve belediyenin iftar için koyduğu sınırlı sayıdaki piknik masalarının iftara üç dört saat kala dolmuş olmasına aldırmadan, boş bulduğu yere kilimini seren insanımız, tam iftar vakti yanlarından geçen grup grup turisti de alıp, öyle oruç açmayı adet edinmişler. Ama bi görmelisiniz, onların da önlerine konmuş, börek, çörek, halis mulis ev yapımı sarmaları, dolmaları, pilavları, kızartmaları, salataları mideye indirmek için en az bizimkiler kadar heyecanla ezanı beklemeleri de çok sevimli, Yurdum insanı, ecnebiye de iftar yemeği ritüelini öğretti ya, daha ne demeli.

akbil mi elbil mi?

Şimdi durup dururken niye bu akbiller elbil (elektronik bilet) oldu anlamadım. Ne güzel diğeri pratikti, anahtarlığına takıveriyordun, çantada kolay bulunuyordu falan. Üstelik otobüse arka veya orta kapılardan binebilen şanslı yolculardan olduğunda, akbilinin takılı olduğu anahtarlığı elden ele uzatıveriyordun da, yol ödemesi için biiiplendikten sonra bumerang gibi kendi akbilli anahtarlığın eline geri geliveriyordu. Oysa şimdi, geri gelen elbillerden hangisi kimin, karışıveriyor, bi sürü tantana oluyor. Üstelik tasarım da tasarım değil, İstanbul gibi şahane bi silüete sahip ve bi sürü şahane özelliklere sahip şehrin elektronik bilet tasarımı bu kadar mı sıradanlaştırılır bu kadar mı ruhsuzlaştırılır, hiç beğenmedim.

Çapa'da işgüzar bi ekmekçi amca var, daha bu akbillerin değiştirilme teranesi yeni ortaya çıkmışken, hemen camına." işine son güne bırakma, akbillerini elektronik biletlerle değiştir" diye bi yazı asmıştı, iki gün önce de bi adam akbilini elbille değiştirmek istediğinde, haklı bi gururla adama, ellerini iki yana açıp: " bitti artık, yok," dedi, adam sonra:" doldur o zaman şu akbili" dedi, o zaman da : "o da yok kalktı" dedi. Dün yine mecburi istikametim olduğu için bu ekmekçi amcanın önünden geçerken, yine kuyruk vardı, eeee n'oldu, tekrar mı başladı değişime !
Ben ısrarla değiştirmeyeceğim, zaten metrobüslerin içindeki ekranlarda , şöyle bi yazı dönüyor " akbil uygulaması devam ediyor, arızalı akbiller, elektronik biletlerle değiştirilir", sanırım şu an talebi karşılayamadılar ve insanlar galeyena gelmesin diye her yere bu yazıyı yazmışlar, eee dün ekmekçi amca işinizi son güne bırakmayın diyordu ya, n'oldu haci(?)

Ha bi de bu mevzuu ilk çıktığında 6 TL veriyordun, akbilinin üstüne, şimdilerde ise bedava değişim oluyor, bakalım bi ay sonra n'olcak?!!!!!!
foto şurdan

Korkunç Pazar!!!

Şu Pazar günleri çok fena geçiyor, sırf Pazar zorunluluklarından bir an sıyrılabilmek için, bir kaç saksı aldık ÖB ile Cumartesi'den. Sonra eve gelip KORKUNÇ PAZAR'ı bekleyemeden, kaktüslerin saksılarını büyüttük, bir kaç parça koparıp kaktüslerden eski küçük saksılara yeni yavrular diktik. Derken Pazar oldu, gerçekten ikimiz de çok sıkılıyoruz, bireysel olarak evde vaktimiz hiç olmuyor, sürekli koşturmaca peşindeyiz, yapmamız gereken çok şey oluyor, büyük sorumluluklarımız, sonra akşam dokuzlarda, aynı mekanda birbirine hasret iki tip olarak melul melul bakışıyoruz ÖB ile, ama sadece bakışmaktan öte geçemiyoruz, kolumuzu kıpırdatacak halimiz kalmıyor, beynimiz de kazan...
Ben laptop'u alıp yatakta kendi tafafıma siniyorum, ÖB ise kendi tarafında elinde okuyacak bir şeylerle horlamaya başlıyor. Ertesi gün ikimiz için de yeterince hırçın ve yıpratıcı olacağı için ben de elimdekini yere bırakıp, uykuya veriyorum kendimi. Ay ne sıkıcı gerçekten de!!!!!!