RSS

İyi Geldi!!!

Sonunda işlerimin tahsilatını yapmanın huzuru, ardından başarılı bir çekim daha, ve sevgiliyle karşılıklı yapılan süprizler; başbaşa geçirilen uzun ve harika zamanlar; eskiden olduğu gibi dışarda buluşmalar, orda burda salaş biralar içmeler; mutfakta beraber bi şeyler pişirmeler; şakalar, komiklikler...
iyi geldi İŞte.

Hayatta tutunamayan bir kişiliğin olayları algılayışı II !!!

Benim de 15 tatilim başladı bile. Hahahha...!! iyiyiymiş yahu. Unutmuşum bu duyguyu! Ama bi kaç yıl bile alışkanlıklarımın değişmesinde büyük etken olmuş. Şu an içim bomboş. Hiç bişi yapasım yok. Öylece duruyorum durduğum yerde.Halbu ki ne planlarım vardı bu zaman dilimi için yapacak.
ÖB de keza öyle . Akşam hadi dışarı çıkalım, sinemaya gidelim falan diyoruz. Bak bu günleri değerlendirelim diyoruz ama aklımız sorumluluklarımızla dolu hala.Hala çok fazla uzaklaşamıyoruz evden. Hala ben "her şey düzenli mi, yemekler sağlıklı mı, keyifler yerinde mi ,hijyen durumu nedir acaba " diye aklımdan geçirmeden edemiyorum. ÖB rahatlatıyor beni, "merak etme güzeliiiimm, keyfi çok yerindeeee..." diyerek. O da yetmedi kendi kendimi rahatlatmak için "Evet yaa bi salamadın kendini, bırak yaa mal mısın sen yaa, bi kendine gel, zamanını heba etme bok kafalı , mal değneği, lüzumsuz işler müdürü, işgüzar, geri geri...." diyerek!!!
Sanırım ben de artık eskiden olduğu gibi, kendi hayatıma dair planlar yapmaya ve onlar için uğraşmaya geri dönmeliyim. Kendimi yaşamanın zamanı geldi. Evet çok iyi bir insanım ama bunları da yapmak beni kötü kılmaz herhalde. Haahahahaha.. Sıyrılmalıyım bu ruh halinden. Bazen bizim Fatma Girik de bana öyle laflar ediyor ki hayata dair, dumur oluyorum; mesela geçen hafta onunla dışarı çıktığımda bana durup dururken"gençliğinizin kıymetini bilin, benim bekarlık hayatım çok güzel geçti...."dedi. sonra bi magazadaki bi şeyleri göstererek "bak şunlar ne güzel " dedi. Ben de " Amaaann hiç bi şeyde gözüm yok boşveeer."dedim de bizimkisi aniden durdu, kolumdan çıktı ve yüzünü tam olarak bana çevirerek" Gııı sen deli misin, nasıl konuşma öyle, sen gençsin, allahın gücüne gider, her şeye merakın olsun, sus sus bi daha öyle dediğini duymim ne kadar günah; güzelsin ;ÖB var yanında, allaha şükür kavgamız gürültümüz yok,;evimiz var ; çok şükür çalışıyorsunuz ikinizde......" dedi.
Ben de içimden "ahh Fatma Girik Ahhh, keşke hayata senin baktığın gibi bakabilsem ne kadar çekilir olur her şey" demiştim ama bu sıralar bu cümleleri aklımda çok terkarlar oldum. Galiba Fatma Girik haklı.
Hatta şu an bunları yazarken yine duygularım değişti bak. Ben en iyisi, akşam işim bitince, ÖB'ye bi süpriz yapimmm,yeni planlar kurimm, aklımıza geleni yapma konusundaki potansiyellerimizi salalım artık, Yaşamaya başlayalım artık, tadını çıkara çıkara.

Tabii ya Şu geçen senelerin hesabının veren olur mu , mutsuzlukların sorumlusu çıkar mı? Çıksa bile ne fayda, geçmiş gün!

Kendime gelme vakti bu vakitmiş meğer, oysa pc'nin başına oturduğum zaman ne kadar da pesimist ve bezgindim. İŞte böyle an be an değişen duygular eşliğinde yaşayıp gidiyorum.
Neyse daha fazla uzatmadan bu mevzuuyu kapatiim zira bugün önemli bir çekimim var şimdi demoralize falan olurum da işime motive olamam, felaketim olur!!:)))

Yaa Bişi Diiicemm; Çok Komik Yaaa!!!

Yorgunum!!!

Çookkk yorgunum ve bağlantım çook yavaş. Bugün çook hareketli bir gün oldu ve sıfır enerjiyle sevgilime kavuşmayı göz kapaklarım kapanmak üzre bi pozisyonda bekliyorum. Ve bloguma kaç zamandır özel zaman ayıramamanın sıkıntısı içindeyim. Kafam 40 bin tane şeyin sorumluluğuyla çalkalanmakta olduğundan, ben de her an her yöne çark eden bi şeyim bu sıralar.
Vee son olarak çookkkkkkkk yorgunum!!!

Özledim !!!


Önceden hep yanımdaydın; Ayda bir Planlardık, buluşurduk aramızdaki kmlerce mesafeyi sıfıra indirirdik ve unutulmayacak zamanlar geçirirdik .
İki sene önce; bir vardın bir yoktun, varken de aslında aklının kaldığı yerdeydin ve ben sen dibimdeyken unutulmayacak yalnızlıklar geçirdim .
Bu sene diğer iki yıla nispeten daha çok yanımda hissediyorum seni; zihnin de bedeninle birlikte benimle ve bazen önceleri yaşadığımız unutulmaycak zamanlardan anlar yaşayabiliyoruz ne güzel.
Şu an benden km olarak çok uzaktasın ama zihnindeyim; hissettiriyorsun ve şu an unutulmayacak bir an daha yaşatıyorsun bana; bu kadar uzağımdasın ama hiç olmadığın kadar yanımdasın sevgilim.

İstanbul güzel ama özledim seni, Gel hadi!!!

İşte Bu Fotoğraf Bende Hep Üzüntü Hissi Uyandırır!!

Daha 18 lerimizdeydik. Üniversiteye girmeye çalışıyorduk. Bizim eve o zamanlar hep Cumhuriyet gazetesi giriyordu ve annem bazen bazı köşe yazılarını kesip dosyalıyordu da kardeşimle anlam veremiyorduk. Tabi aklımız da bir karış havadaydı. Gazete falan da okumuyorduk. Kitaplar dışında Okuduğumuz tek süreli yayın Hıbır'dı. Her perşembe gazeteciye koşuyorduk(galiba öyleydi yanlış hatırlamıyorsam).
Bir pazar günüydü galiba. Çünkü herkes evdeydi ve pazartesi telaşı çoktan başlamıştı annemde. İşte o pazar günü açık olan tv'den almıştık haberi. Annem şok olmuştu ve çok üzülmüştü. Biz O'nu annemden tanıyorduk. Tabi evdeki herkes tuhaf duygular içindeydi, daha çok kızgındık hepimiz ama annem çok üzgündü. Sanki çok yakını; hayatındaki biri ölmüş gibi etkilenmişti.

Cenaze törenine gitmiştim. O zamanlar bir tane bile köşe yazısını okumadığımız, ilgilenmediğimiz Uğur Mumcu için o yağan ve bütün gün hiç durmayan yağmurun altında yılmadan yürüdük, benim yanımda o zamanlar iyi arkadaşım olan ve ergenlikteki aşk maceralarımız yüzünden aramız açılan ve bir daha hiç düzelmeyen Nilgün vardı.

Sonradan annem O'nun bir(şu sol üstteki) fotoğrafını evin giriş koridoruna asmıştı zira yıllar sonra taşınılan şimdiki evin duvarında da hala durur.

Annemin kesip kesip dosyaladığı yazılarını okumaya başlamıştım. Zaten Öldürülüşünden sonraki yıllarda da yazıları kitaplaştırılmaya başlanmıştı.

Aslında annem sayesinde hep bizimle yaşayan, bu değerli şahşı gençliğin verdiği hoppalık ve şımarıklıkla yazık ki geç tanımış oldum. Şimdi her geçen yılda daha da üzülüyorum şu an yaşamıyor oluşuna.

Bazen eve gittiğimde annemin sararmış ve bazıları birbirine yapışmış bu gazete parçalarını kurcalayınca yine o gün aklıma geliyor; annemin üzüntüsü, bizim şaşkınlığımız...

Geçen Günlerin Ardından Bakakaldım Mal Mal!!!

Hiç param yoktu. Psikolojik olduğunu düşündüğüm ve kendimi bildim bileli zaman zaman nükseden nefes darlıkları çekiyordum yine. İstanbul'dakilerle her haberleşmemizde hep ne zaman geleceğimi soruyorlardı bana. Nihayet 17 Ocak'ta bankanın hesabımıza kullanalım ve daha da borçlanalım diye koyduğu artı para kredisini kullanarak kendime tek gidiş bir bilet aldım. Fakat aştiye gidene kadar evde sürekli faaliyetteydim ve çok yorgun bindim otobüse. ÖB'yi de yormuştum; sürekli Fatma Girik'in ilaçlarını unutma,sakın fast food yedirme, hava kuru olursa dışarı çıkart biraz yürüt, yemekleri küçük kaplarda ısıt, kefiri mayalamazsan dolaba koy, sabah mutlaka kahvaltı yap, çörekleri dışarda unutma, küflenir.... falan filan diyerek onu evden yolcu ettim ve ütü yaparak geçirdim son dakikalarımı da. Sonra bir yorgunluk çöktü ve kendi kendime "salak her şeyi kendine görev edinmişin, bi sal kendini yaa İstanbu'a gidiyorsun, Daha düne kadar sen mi vardın!!" diyerek otobüse süzüldüm.

Hava sabah çok soğuktu ve ben yorgundum. Sanki bir savaştan çıkmıştım. otobüsün içindeki dijital gösterge 12 dereceydi, botumsu çizmelerimden sol teki fena helde canımı acıtmıştı bu sırada Musti aradı ve hangi servise binersem onun yeni studyosuna kolay ulaşırım onu söyledi.

Sakin geçen yolculuğumun sonunda mecidiyeköy'de inip metroyla 4.Levent'e gittim ve Mustiy'le buluştuk. Gerçekten de O depomsu yer harika bir stüdyo olmuştu. Küçük bir mutfak, çok tarz bir wc bile yapmıştı. Hele o sonsuz fonu çok harika ve pratikti. Her yerde Işıklar, ayaklar, Tripodlar, softboxlar vardı. BU manzara birden beni kendime getirdi. SOnra oradan çıkıp klasik İstiklal turumuzu yapmaya geldi, zira Musti zaten Tünel'deki bi arkadaşından bir malzeme alacaktı ve ben de ona seve seve eşlik ettim. Saat 21.00 olmuştu ve artık ben SH'ye beşiktaş'a gitmek üzre Musti'den ayrıldım.

Sonra sonrası işte malum. Hiç planmadığımız halde harika zamanar geçirdik. Herkes orda olduğum için çok mutluydu tabi en çok da ben !!! Her gece , her sabah mutlaka eski grup ve gruba yeni katılanlarla birlikte İstanbul'u soluduk, İstanbul'u yaşadık, paylaşımlarımızı çoğalttık ve nefes darlıklarımızdan kurtulduk. Sanki hiç gitmemişim gibi kaldığımız yerden devam ettik. Ve ben otobüs biletimi alana kadar gideceğimi kimse düşünmemişti. Ama er ya da geç kürkçü dükkanına dönecektim.hahahaha.....

Ve döndüm. Zaten iner inmez acımasız bir soğuk çarptı yüzüme gözüme. Hemen beremi atkımı taktım ve yürüyerek evime geldim. Fatma Girik'in de ışıkları hala yanıyordu. ÖB mor kanepede uyuklayarak beni bekliyordu. Sonra ben Fatma Girik'e uğradım. İnanılmaz bir tabloydu. Beni görür görmez boynuma sarıldu ve "Ayy çok özledim. İnsan alışıyor da arıyor daaa!!, bu gece burda kal" dedi bana. Ben de duygulanmıştım. beni bu kadar özleyeceğini tahmin etmemiştim. Duygu seli içinde hasret giderdikten sonra şakalar komiklikler eşliğinde evime süzüldüm.

İşte yine burdayım. Her şeye kaldığım yerden devam ediyorum. Günlerim sefalet ve mesleğimi tam olarak yapamamanın sıkıntısı eşliğinde geçip gidiyor. Yaşamak diil de hayatta kalmaya çalışıyorum burda. BU şehir bütün enerjimi ve motivasyonumu sabote ediyor. Lüzumsuz dertlerle nefesimi daraltıyor. Çabalıyorum ama olmuyor, burda yaşayamıyorum. Keşke bi şey olsa da biz ; ÖB , Fatma Girik ve Ben burdan kurtulabilsek. Eskiden istediğim yerden kolay kurtuluyordum çünkü tek kişiydim. Şİmdi Üç kişiyim ve hiç bir şey hadi yapalım diince yapılamıyor ve zaman geçip gidiyo ben hatta biz geçen günlerin ardından mal mal bakakalıyoruz!!!!
Ne yazık!!!

Bekle Beni Taşkışla!!!

Bekle beni Taşkışla. Sana ulaşmama çok az kaldı. O insanı önemsizleştiren, küçülten ve miniminnacık bırakan ulu mimarinle, buraya ayak basan herkesi kendinden geçiren auranla, kendine has kokunla benim "İstanbul soluklanma gezimi"n en anlamlı ve büyüleyici yanıydın ve ben bir kere daha neler kaçırdığımı farkederek ve gözüm arkada döndüm Ankara'ya. Ama az kaldı. Er ya da geç; ibibikler öter ötmez ordayım!!!
Bu arada SH teşekürler, beni okula götürüp orayı solumamı,kantininde çay içmemi,kütüphanesinde kitapları karıştırmamı ve orda zaman geçirmemi sağladığın için!


Ordaydım, Oradaydık, Ordaydılar!!!


Ilık ve güneşliydi İstanbul geçen senenin aksine. Oraya doğru yürüyorduk, zira otobüs trafiğe takılmıştı ve biz de inmiştik. Ve koşmakla yürümek arası adımlarımız bizi oraya ulaştırmıştı. Herkes ordaydı. Tören çoktan başlamıştı. Biz de kalabalığa karışmıştık çoktan hatta birbirimizi kaybetmiştik, kendimizi de; zira çok duygulandık, öfkelendik, üzüldük.
Ordaydık; adalet için, Hrant Dink ve Ondan öncekiler için, tepki vermek için...
Sonra tören bitti. Otobüsün üstünde konuşan kişi kalabalığı yönlendirmeye başladı."arkadaşlar tören bitmiştir, elinizdeki lolipopları ve çiçekleri Agos'un önüne bırakalım ve slogan atmadan taksime doğru yol alalım, yolu boşaltalım, kaldırıma çıkalım ki trafik aksın... " Ve bu cümleler kalabalık dağılana kadar sürdü. Zaten arkada da , orda bulunan her kişiye üç tane düşecek kadar polis de vardı. SH'nin eski ev arkadşı EI da ordaydı. sonradan onunla buluştuk, o da bize yanındaki iki tipin tören sırasında kafa tokuşturduklarını ve buna tepki vermediği için kendini çok kötü hissettiğini söyledi bize. Ama işin garip yanı başkaları da vermemişti. Belki de seviyesizleşmemek için herkes onları yok saymıştı orda. Aslından en büyük tepki de buydu belki de!!!!

Buzzzzzzzz Gibi Bir Hafta Sonu!!!!!

Hafta sonu, bizim Hüseyin Çavuşa laf anlatmakla ve ÖB'den uzakta geçti. SÜrekli bizimkine "yaa dede lütfen....ama dışarısı çoook soğuk.... Yaa yesene, sıkılma Hüseyin Çavuş, tv seyret, bak gazete oku, sohbet edelim... Yaa napcan DIşkapıda, ne işin var kimse kaveye çıkmamıştır bu soğukta .... Götün donar walla....evet dede bu bilgisayar(pc nin ekranı); evet o da bilgisayar(pc nin kasası).. ya dede bu para yazmıyor yaa.. gel anneme merhaba de... ya walla parasız yaaa....." diye diye boğazlarımı pörtleterek ve hüseyin çavuşu oyalamaya ve mutlu etmeye çalışarak geçirirken gerçekten de dışarısı çook soğuktu. Allahtan ev çook sıcaktı. Sonra Pazar oldu. ÖB geldi ve dedemi bıraktık. Bu gece beraber kalma planları içindeyken bizim Fatma Girik ÖB'nin bu gece de onunla kalmasını istedi. Tabii Naparsın. ÖB ve bedeniz gereğinden fazla vicdan sahibi olduğumuzdan, Olur dedik. Sonra ÖB "bugün burda yatcam ben, Fatma Girik beni azad etti bu geceliğine" diyerek kapımı çaldı. Ahahhaha.. Sonra kendimize gelmek için ilk seyrettiğimizden beri çok zaman geçen 300 Spartalıyı izledik zira çok seviyoruz bu filmi, kola ve cips eşliğinde! Sonra bi film daha attırıp evin en soğuk yeri olan uyku odamıza gittik. Önce bi yastık krizi yaşandı. ÖB yastığını Fatma Girik'te unutmuştu ve evdeki bütün yastıklara yüz takılıp denenmek suretiyle en uygun olanı seçildi. Tam uyuyalım derken bu sefer de üşüme krizi yaşandı. Zaten oda oda diil kamp alanı. Yatağın başında soğuk ve rüzgarı kessin diye mat, benim yanımda ÖB çok üstümü açarsa diye her an içine girip yatabileceğim bir uyku tulumu var.Bi süre sonra artık hem soğuğa dayanamayıp hem de ÖB'den ayrı uyumaya gönlüm razı olmadığı için uyku tulumumun içine girdim, horultular içinde. Bu arada ne zaman evde bu uyku tulumuyla yatsam rüyamda hep kamp yapıyorum. Geçenlerde de benim Hüseyin Çavuş küçük ve sıcak odada ÖB bizim soğuk odada beraberce horuldarlarken , ben de evde kimse rahatsız olmasın diye elime ilk gelen şey olan uyku tulumumu alıp salondaki kanepeye konuşlandığımda da yine macera dolu kamp rüyaları içindeydim. Ahahhaha....Zaten o günden beri evde uyku tulumuyla yatma modası çıkarttım. Ama en absürdü de bu soğuk şehre seneler sonra ilk geldiğim üç sene önce bu iyi ısınan evin kalorifer kazanı bozulmuştu da dört gün soğuk ve tüm ruhunu kaybetmiş evde uyurken kalın montumu giyip girmiştim yatağa da ÖB de "hayatımda montla yatan biriyle hiç beraber uyumamıştım" diyerek bir yıl kadar dalga geçmişti benle. Ahahaha Napalım üşüyen biriyim ben!!!
Ve bugün artık Pazartesi. Sabah kalktım ve evin pencerelerinin buz tuttuğunu gördüm. Zaten uyku tulumundan çıkar çıkmaz da bi üşüme aldı beni. Sonra ÖB gitti, ben Fatma Girik'e uğradım ve işime gücüme gittim. Sokak hala çook soğuk. Şu an saatler 22.03 ve ben evde tek başıma bi tv'ye Bi pc'ye takılıp arada bi hepsinden sıkılıp küçük ve en sıcak odada bi şeyler okumaya gidiyorum sonra tekrar pc tekrar tv ...... Şu sıralar benim hayatım da bu insanın burnunu düşüren havalar kadar çoook soğuk ve ruhsuz zira bu da beni daha da üşütüyor!!!! Şu an çok da soğuk olmayan evimizde şu üstte görünen evimin penceresinin sabahki hali kadar donuk ve cansızım!!!! Ne yazık!!!!

Uykusuz!!

Uyku bedene girmekte güçlük çekiyor zira kafada gereğinden fazla tilki dolaşıyor. Biraz kitap okumayı denedim ama tilkiler ona da müsade etmiyor. Belki mal mal tv seyredersem uyuyakalırım. Ne güzel bizimkilerden Fatma Girik ve ÖB'nin horultuları havada raks ediyor. Belki de kefir içmeliyim uykumu getirsin diye ama hadi yine olmadı bi de papatya çayı patlatırım . Çünkü sabah 6.00'da kalkcam. Yaaa aslında böyle zamanlar için evde şarap bulundurmak lazım. Ne güzel olurdu ama gecenin bu saatinde de tek başına içilmez ki canıım içilse bile sabah kalkılmaz ki.
Ben tv'yi açıiiim ve gidip kefir içiiiiim!!!
resim şurdan

Bir Hırvat Fotocu; Stanko Abadzic!



Yok Say Gitsin!! Ahahahah...!!!

Geçen gün gözümde akacak yaşım kalmayıncaya kadar ağladım. Aslında dört ay öncesine kadar hep ağlıyordum, gizliden tabii!! Kİmseye de söylemiyordum. Çocukluktan kalma bişi herhalde. Annem çok kızardı ağladığımda ama çook küçükken her şeyi ağlayarak isteyen şımarık huysuzun tekiydim ben naapsın kadın. Böylece ağlamam bi şekilde yasaklandı bana. Biraz daha büyüdüğümde ortaokul çağlarımda bir filme duygulanırdım da annem görmesin diye sessizce, farkettirmeden ağlardım. Sonra daha da büyüdüm, artık taş gibi olmuştum hiç bi şeye ağlamıyordum. Taa ki şu ergenlik ve erkek dişi meselelerini yaşayana kadar . Ama o zamanlarda da içmeden ağlamayamıyordum, kendimi salamıyordum. Bir de ağlarken tekrar ettiğim "ben salağım ühhhühühüh" nakaratım vardı. Beni ağlatanlara izin verdiğim için kendimi salak olarak nitelendiriyordum herhalde.
Tabi sonra insanı daha da yaralayan kayıplar yaşamaya başladık, ailece. Herkes gönlünce ağlıyordu bense kimseyi üzmemek için, aman annem beni ağlarken görmesin diye ağlamak yerine sürekli yutkunuyordum, bazen de artık yutkunmalarımdan boğulduğumda tutamadığım bir iki damlayı da wc ye kaçarak bırakıyordum dışarı. Çok bunaldığımda da o yıllarda bile beni hiç yalnız bırakmayan ÖB vardı. ona sığınıyordum. İçiyorduk beraber , ben rahatça ağlıyordum yanında zırıl zırıl ve o hiç bana ağlama demiyordu. Hiç sorgulamıyor ve sanki ben ağlarken onunla sohbet ediyormuşuz gibi davranıyordu. Ben de çok rahatlıyordum tabii.
O günleri de atlattık. Daha üç sene öncesine kadar yine taş gibiydim. Fakat şimdilerde yine bir cıvıma hali aldım. Ota boka ağlayan, çok hassas bir kişi oldum. Daha iki gün öncesinde belki de beni hiç mi hiç ilgilendirmeyen bir şeyden kendime pay çıkardım , haksızlığa uğradığımı(zı) düşündüm, tepki de veremedim ve belki de bununla ilgili bütün biriktirdiklerime ağladım da ağladım. Tabi çok ağlayınca da bu insanın gözlerinden belli oluyor, saklanmıyor. Etrafımdaki herkes anladı. Zaten burdaki yazıya tıklayan da çoktan anlamıştı. Sonra herkes beni aramaya başladı, en uzaktakiler bile. Artık kimse böyle şeyler için ağlamamı istemiyordu.Beni sadece blogdan tanıyanlar bile aynı şeyi söylüyorlardı.
Evet doğru kurcalamaman gerekiyor artık. Eğer beni mutsuz ediyorsa bir kimse veya bir şey ve ben bunu hiç bir şekilde düzeltemiyorsam, sevgime, samimiyetime, iyi niyetime rağmen o zaman artık kurcalamamalıyım. Yaşadığım olumsuzluklarıma yenilerini eklememeliyim. Zira aklımı yitirebilirim . Daha önce de yaptığım gibi ve hayatımı daha çekilir kıldığım gibi bunları da yok saymalıyım.
Böyleleri destursuz hayatınıza girip azııııınıza sıçıp, psikolojinizin .....mına koyup , bir yandan kendi hayatlarını tavizsiz devam ettirirlerken siz de başka bir yanda kendi hayatınız yaşamak yerine sürekli sorunları çözmek, psikolojiyi düzeltmek, her şeyi iyi olsun, aman herkes mutlu olsun diye çabalar dururken, çabalarınıza ortak olmak şöyle dursun bir de yok sayarlar ki işte böyle ağlak, sorunlu bir tipe dönüşmüş bulursunuz kendinizi. Onun için en iyisi gerçekten böyle şeyleri kurcalamamak ve böylelerini yok saymaktır. En azından çabalarınızı anlayan ve iyiye de kötüye de gerçekten ortak olanlarla birarada yaşayıp bir şeyler paylaşmak , daha insancıl ve moral düzelten bişiydir. Yani kısacası yaşananlar tecrübe defterine işlendi. Artık bir damla yaş ve bir cümle bile boşa harcanmayacak böyle şeyler için .
Biraz arabesk olacak ama, şu iki gün içinde etrafımda ne kadar da beni anlayan ve düşünen insan varmış onu bir kez daha hissettim ki bu en yakınımdaki; şiş gözlerime bakıp bakıp hüzünlenen ÖB'yi , moralimin bozuk olduğunu anlayıp beni neşelendirmek için bana mani okuyup, öpen Fatma Girik'i ve bunlardan haberi olsa 3. dünya savaşı çıkartacak kardeşim ve annemi hiç saymıyorum. Ahahahah.... Vay beah... :)))

Ağlamak!!!

"aglamak insani en rahatlatan fiziki olaydir.
aglamak güzeldir
dükülünce yaslar gözünden
unutursun herseyi
gelip gecer bugünler"(loop, 17.06.1999)

"burnun kızarır once sonra akmaya baslar
aglamanın suresı uzarsa gozlerde kızarmaya baslar yavas yavas
sonra aglamaktan yorgun dusersın ve kuru hıckırıklar ve ıpıslak yanaklarınla uykuya dalarsın uayndıgında ıse gerıye sırılsıklam bı yastık kan canagı gozler ve yorgun bı sen kalır bıde az bıraz rahatlamıs bı yurek"(tazz, 04.03.2000 01:44)

"rahatlatma aktivitesi maksimum olay.".(pancake, 03.04.2000 22:09)



"ağlamanın temel amacı stress hormonlarının gözyaşı ile dışarı atılmasıdır
lakin sinirli üzüntülü ve stress altında ağladığımızda gözyaşımız yüzde 3 ü andrenaline hormonu ihitva eder"(efendisiz, 08.03.2001 20:07)

"yaşanılanların zehrini dökmek"(taedium vitae, 20.05.2004 22:59


"kimileri için ise sadece timsah gözyaşları dökmektir."(box car racer, 18.10.2004 22:26)


".insanın kendine acımasıdır".(katil balina, 29.08.2007 02:39)


Ağlamak, haksızlığa uğradığında, ne kadar çabalarsan çabala hiç bir şeyi doğrultamadığında, hep yalnız hissettiğinde, özlediğinde, sinirlendiğinde, tepki vermen gereken yerde veremediğinde, çaresizliğinde, "bak işte sen salaksın, o yüzden de naparsan yap bunlara maruz kalacaksın"içsesini susturamadığında,.... yapılabilecek en iyi ve tek şeydir. buzlucam08/01/08



Mutsuzluk;

Siktir git lan!!

En Kral Ucuz Şarap Eşliğinde Sevgiliyle Pişirilen Yemek!!!

Bir Cumartesi akşamı ve ÖB'nin bademcikler fena, dışarısı da buz ve biz o başbaşa olduğumuz ender ve çoook değerli zamanlardan birini yaşıyoruz.
Evde yiyecek bişi de yok, serserilik yapcak paramız da yok, halimiz de . Biz de altmış yaş üstü hissetmeye başladık, ee öyle yaşıyoruz bi nevi tabii.... Neyse birden silkindik ve şu anki yaşımızda hissettik ve kendimiz için bişi yapalım dedik, aklımıza balık yapmak geldi. ÖB balık uzmanı arkadaşı Hakan'ı aradı. O da heyecanla bu mevsimde ne yeneciğini ve nasıl yapılacağını anlattı ve sonunda da bize Çipurayı önerdi.
Hemen bizim köşedeki balıkçıdan kilosu 10 ytl olan ve bir kiloya dört adet giren çipuramızı alıp temizletip, çizdirdik bi güzel. Marketten de ucuz şarabın kralı olan dikmen 1 lt'liği de kapıp eve geldik, Hemen balıkları fırına verdik. Bi yandan şarabı yudumluyor bir yandan da soframızı donatacağımız ekmeklerimiz ve salatamızı hazırlıyorken, şakalar komiklikler gırla gidiyordu. Walla ilk defa çipura yapmaya kalkışmıştım(tık) zira bu işleri hep babam yapardı şimdilerde de annem ya da kardeşim.
Sonra her şey tastamam olduktan sonra balıkları çıkarttık fırından. Heyecanla servis yaptık. Vee gerçekten de muhteşem olmuşlardı hem de 200 dercelik fırında 30 dakka gibi kısa bi surede. Bi yandan şarabımız bi yandan salatamız ve nefis balığımız, çok eğlenceli bi akşam geçirdik. Hatta bu mutlu anımıza açtığımız müzik kanalında en sevdiğimiz müzikler eşlik etti şans eseri.
Yine çok güzel bir gün geçirdik. Yine çok eğlendik ve üstüne de çok güzel bi yemek yedik.
Şarabın ve açlığın etkisiyle pişirdiğimiz ilk çipurayı ve o komik ama bi o kadar da leziz soframızı fotoğraflayamadık . Ama şurdan bu paluk fotosunu şey ettim, şey olsun diye! Ahahahah

Karlar Düşer! Düşer Düşer Ağlarıııımm!!!!

Gece penceremden pıt pıt seslere geliyordu. Ulan dedim kendi kendime, bu karanlıkta kuş da olamaz hani geliyorlar bazen ama. Sonra umursadım ve uyumaya kaldığım yerden devam ettim. Sabah kapı çaldı, açtım uyku sersemi kapıyı. Sonra sıcak yatağıma süzüldüm yine. ÖB pencerenin örtüsünü açtı, gırç gırç da tam o sırada "yaaa açmasana" diycektim ki, bi baktık kar yağıyorrr. Demek ki gece gelen pıt pıt sesleri kar tanelerine aitmiş diye aklıma geldi hemen Ahahahah....
Tabi bu sene ilk defa kar gördüğüm için yatağımdan çıktım, ÖB gidene kadar onu izledim pencereden, Bi de eldiven verdim, arabasındaki karları atarken eli üşümesin diye. Ahahaha.
Hadi bakalım umutluyum, akşam bi kartopu savaşı yaparız diye.Ahahahahah

Zamane Hastalığı; Alzheimer!!!

Bugün skype de mkh'yle bi işin düzeltmesi hakkında konuşurken hadi çay içelim dedik. Ben de ıhlamur içim bari dedim. Sonra ıhlamuru ısınsın diye ocağa koydum. mkh çayını yudumlarken ekranda ben de işime daldım. Sonra tel açmam gerekti matbaya, o sırada tel le konuşurken yürüme huyum sayesinde mutfağa daldım ve elimdeki telefonu bırakıp , kavrulmakta olan ıhlamurla ilgilenmeye başladım. Sonra içeri salona geldim. Yine tel açmam gerektiği aklıma geldi bu sefer telefonu aramaya başladım, sonunda mutfakta bıraktığım yerde buldum. Tabi karşıdaki kapatmıştı. Sonra tekrar arayıp özür diledim.
Dalgınlıkla yapılan bir baskı hatası dötümde patladı onu düzeltmeye çalışırken, kağıtları kaybettim şu an. Her şey karman çorman. Hiç bi şeyi doğru düzgün hatırlayamıyorum.
Bu sıralar bu durumum çoğalmaya başladığı için eski huyum olan her şeyi kırk kere kontrol etme takıntım yine nüksetti. BU sebepten her şeyde çok yavaşladım. Evden bi türlü çıkamıyorum. İşleri matbaya bi türlü gönderemiyorum. Hatta geçen gün bizim Fatma Girik'e kola götürmüştüm. Sonra yarı yoldan geri döndüm. Lan acaba diyet miydi diye. Aslında hiç öyle hatalar yapmıyorum çünkü alırken de kırk kere diyet aldım dimi diye soruyorum okumam yokmuş gibi. Ama işte paronoya Ahahaha...
Geçen de en son yaptığım işleri düzletip cdye yazdırıp kargoya verdim. Sonra lan acaba düzlettiklerimi mi yazdırdım yoksa ham halde olanları mı diye içim içimi yedi. Bir gün sonra tel geldi. İşler geldi bi sorun yok iyi diye Ahahahah.....
Walla korkuyorum dostlar. Bu unutkanlık demansla başlıyor, biraz yaşa da bağlı ama genetik faktörler daha da erken nüksetmesine sebep olabiliyormuş. Bu arada tabi kolesterol ve şekeri hep dengede tutmak lazımmış, Damarlar hep açık ve sağlıklı olmalıymış falan.
Sonra erken yaşta alzheimer olmak ne korkunç olur. Bazen bu blog olayına seviniyorum için için. Çünkü, bu hiç bir zaman kaybedilemeycek bir hafıza bizim için. Nihayetinde yazdığımız defterleri saklayıp bir daha bulamama şansımız var, fotoğraflarımızı da.
Şimdi ben bu saçma yazıyı neden yazdım, Bilmem ki, öyle içimden geçiyordu bunlar,bi de bu sıralar başıma gelen talihsiz unutkanlıklar yüzünden ve bu hastalığa karşı olan hassaslığımdan yazıverdim işteee............
Fotoğraf da nahan da şuradan

Bir Salı Akşamı!!

Günlerden Salı ama Pazar günüymüş gibi hissettiriyor bu yılın ilk günü. Ve ben bu akşam kucağımdaki nutellayı kaşıklıyorum; alerji olacağımı bile bile ve şu pigme halimle 64 kiloya ulaşmışken ve her kaşığın beni daha da tombikleştireceğini umursamadan. Sonra ÖB'ye dönüyorum ve " yaa ben çok mutsuzum yaaa" diyorum. O da " Ben de çok gerginim neden acaba " diyor. Ve bu diyaloğun üzerine nutellayı ona uzatıyorum, biraz da o kaşıklasın diye zira ben poşetteki diyet kolaya dalma planları içindeyim Ahahahaha......
Sonra bi karanfilli cigara yakıyoruz bu ziyafetin üstüne. Hem de evde!! Bunu da umursamıyorum, zaten dün gece de evin içini dumana boğduk. Bugünkü görevlerimizi yerine getirdik. Şimdi kendimizi de nutella, kola ve karanfilli sigarayla ödüllendirdik.
Aklımızdan iyi şeyler geçirdik; bak benim işler rayına oturuyor, para kazanıyorum hem de kendi mesleğimi yaparak, etrafımızdakileri mutlu ediyoruz, onlar bakıyoruz ve sevgi gösteriyoruz, sonra nutella alcak paramız da var, eee evimiz de sıcak, bak cogitonun Walter Benjamin sayısı da harika,iyi ki almışız .....
Sonra aynı anda evet yaa doğru, biraz optimist olmalıyız diyerek yaşantımızın bad trip'inden kurtuluyoruz. Sanırım yediğimiz kaşık kaşık çikolataya borçluyuz bunu ya da benim sürekli değişen ruh hallerime Ahahahha.....
resim de şurdan

saatler 24.00' ı gösterdiğinde!!!

Trt 1 'de Tarkan vardı, Trt2'de semazenlen dönüyordu, Trt3'te futbol, Trt4'de tüketici davranışları gibi hatırladığım A.Ö.F dersi vardı. Diğer kanallarda şarkıcılar türkücüler zıplayıp, geri sayıyorlardı. Ntv'de Okan 'la Müje dans ediyordu. Bizde de Fatma Girik aşağıda Hüseyin Çavuş üst katta horul horul uyuyorlardı. Ben ve ÖB ucuz şarap eşliğinde karanfilli sigara içiyorduk ve tepkisiz bir şekilde tv'ye bakıyorduk. Sonra bizim de uykumuz geldi ve uyumaya gittik. Zira şarap çoktan mayıştırmıştı bizi. Yılı nasıl yaşadıysak öyle de sonlandırdık.
Şimdi artık 1 Ocak 2008. Evin her köşesinden horultu sesleri geliyor. Uyanıp yemek yeniyor ve tekrar uyuklanıyor. Hüseyin Çavuş" ben gitcem ben gitcem "diyip duruyor ben de bet sesimle "Yaa dede bu soğukta nereye gidiyosun yaa delirtme adamı " diye bağırıyorum. Aşağıda Fatma Girik "Bugün bayram diil mi, bizim yangil gelmedi bak" diyor " ÖB de " Yahu geldi yaa, bayram geçti yaa ,şimdi yılbaşı oldu artık" Diyor. Sonra yine yemek yeniyor yine uyunuyor.
Akşama doğru Hüseyin Çavuş teyzeye bırakılacak, Fatma Girik'le bi posta daha bayram, yılbaşı, yangil muhabbeti yapılacak, sonra yarın yeni iş günü için ütü falan .....
Bu durumda Şöyle desem yeridir; Yeni yılın nasıl geçeceği, eski yılın nasıl geçip gittiğinden bellidir.!Ahahahaha....
Fakat bu 2008 yılı diğer yıllardan farklı olarak herkese, ayrıcalıksız, O (sıfır) tavizle geçecek benim için. Ahahahahahahha.......Çünkü bu tavizsiz yaşamıma yeni seneden iki ay önce başlamıştım ve çok da iyi geldi bana ahahahahaaaa..

Herkese İyi Seneler!!!