RSS

Toplu Fotoğraf!!



‘The Hobbit’ten İlk Toplu Fotoğraf Görücüye Çıktı

Çok sevimliler, haber de ahan da şurdan

Çoluk Çocuk bitti!

Dün akşamki uzun eve dönüş yolculuğumda nihayet Patti Smith'in Robert Mapplethorpe'la arkadaşlığını ve birlikte yaşadıkları hayatlarını anlattığı kitabı bitirdim. Tabi kitap da beni bitirdi. Son sayfalar çok acıklıydı, Patti hayatının bir parçası olan bir insanın hastalanışını ve onu yavaş yavaş kaybedişinin o çaresizliğini o kadar iyi ifade etmiş ki, ağlamaktan geberdim, şu an bile gözlerim doldu. Ve malesef kitabın sonundaki şiiri okuyamadım zira burnum da bi yandan akmaya başlamıştı ve çantamda, cebimde, hiç bi yerimde kullanılmış bile olsa bi kağıt mendil yoktu. Kitabı kapattım, yanımdaki kız da huzursuz olmuştu, yandan yandan bana bakıyordu, n'oluyor diye; benim elimde kitap, bi yandan ağlıyorum bi yandan burnumu çekiyorum, tuhaf tabi, gecenin onunda herkes otobüste uyuklayıp, eve ulaşma hülyaları kurarken. Neyse ağlamam durmadı malesef, burnum da akmaya devam etti, sonra otobüse binmeden önce yediğim simidin hışırdayan kağıdıyla, inmek için otobüsün üst katından, iniş kapışına yanaşırken burnumu silmek zorunda kaldım, ulu orta. Eve gelince sevgilim ÖB'yi görünce daha da duygulanıp saldım kendimi, o da bişi oldu sandı, söyledim hemen, 'Mapplethorpe öldü dedim sanki bilmiyormuşum gibi. O da şaşkın şaşkın bana bakakaldı bi iki saniye, sonra da gülmeye başladı, n'apsın, o da n'apcanı şaşırdı. Sonra beni teselli etti, gülüşmeler eşliğinde. Kim derdi ki , o kadar fotoğraf tarihi derslerine konu olmuş yüzlerce fotoğraçıdan biri için bu kadar göz yaşı dökeceğimi, Ama bence ÖB de kitabı okuyunca bana hak verecek.

Payimaaaal pazar!!!!!

Zamanın nasıl amına goyarsın diye biri sorsa bana, Pazar günlerimi anlatırım ona. Pazar günleri zamanı payimaaal eden bir gündür, o gün hiç bi şey yapılamaz kayda değer, düşünüyorum da, ben çocukken de öyleydi; annem bizi hep Cumartesileri dışarı çıkarırdı, alışveriş yine Cumartesi, sinemaya gitmek, konsere gitmek, arkadaşlarla buluşmak hep Cumartesi'ye ayarlanırdı. Zira Pazar günleri, banyo, temizlik, çamaşır, ütü yapılır, okul için çanta hazırlanır, annem huşu içinde bir banyoya bir mutfağa koşar dururdu, bi yandan da tv'de bizimkiler dizisi açılırdı, bu karmaşanın içinde diziye kulak misafiri olunurdu. Ve kayda değer bi bok yapılmamasına rağmen, en erken yatmamız gereken gün de Pazar günüydü.
Şimdi geldim otuz küsur yaşıma, ben de annem gibi, evi temizlemek, bir banyo bi mutfak arasında koşturmak dışında bir de malum hastalıkla ilgilenmek, onu temizlemek, moralini düzletmek, dengeli beslenmesini sağlamak; eve haftalık mutfak ve temizlik alışverişi yapmak da ekli benimkilere.
Her hafta, sevgilim ÖB ile bu Pazar gününün bizim değerli zamanımızdan göz göre göre çalmasına seyirci kalırken, yeni haftaya da o kadar yorgun başlıyoruz ki, erken yatmak bi yana, resmen sızıyoruz. Gerçi bazı bazı da isyan edip, bu işler sırasında kendimiz biraya vurup, sıkıldıımm sıııkılllldımmm, naaraları atmıyor değiliz lakin böyle yapınca da hem ağlarım hem işimi yaparım durumu da oluşmuyor değil hani, ama züğürt tesellisi yapıyoruz n'apalım...

Patti Smith - Because The Night

Bir Simit Sarayının tombul ve kısa bir prensesiyim ben!!!!

Bugün açlığa dayanamayıp, her zamanki , kibar, nazik, ilgili insanların çalıştığı simitçiye girdim. Aslında uzun süredir gelmiyordum buraya. En son geldiğimde, yaklaşık bir ay önceydi, simitçi tezgahının ardındaki kız, kasadaki çocuk ve çaycı çocuk aynı anda gülümseyip, hoş geldiniz demişlerdi bana, hele kasada duran çocuğun tebessümü ve gözlerindeki ışıltı ve bana bakışları, ben siparişimi verip, tahıllı simit, peynir ve nutelledan oluşan kahvaltı tepsisinin, ve çay markasının ödemesini yapıp, çayımı alıncaya kadar hiç eksik olmamıştı.

Bugün ise simitçi anormal kalabalıktı. Her zamanki gibi kasadaki çocuk beni görüp uzaktan da olsa "hoş geldiniz"i çaktı hemen o sırada siparişleri alıp, tepsileri, yiyeceklerle dolduran tezgahtar kız da arı gibi çalışıyordu, ben de normal olarak sıramı bekliyordum ki, kasadaki çocuk, yerini bırakıp bana doğru koşarak ve yine ışıldayarak geldi, belli ki benim beklememe gönlü razı olmamıştı ve ben daha siparişimi vermeden "tahıllı dimi ", dedi ben de evet deyip gülümsedim. Böylece önümdeki bir düzine insanı aşıp kasaya ulaştım, en son çayımı alıp üst kata çıkmadan kasadaki kahramanıma bir gülücük atıp tekrar teşekkür ettim.
Aslında dünden beri kendimi çok mutsuz, değersiz, başarısız hissiyordum, beni almaya gelen sevgilimi de üzüp, atolyede ağlaya ağlaya saat 22.00'a kadar vakit geçirmiştim, Eve de geç gitmiştim hatta yolda evde rakı içip, kendime acıma planları yapmıştım, gerçi eve varınca beni beklediği gözlerindeki endişeden belli olan sevgilim ÖB benim bu halimi çok komik ve sevimli bulup bu işi makaraya alıp, beni de teselli edince biraz kendime gelmiş ve rakıdan vazgeçmiştim, bi iki kendime acıma gözyaşları eşliğinde atlatmıştım bu kötü duyguları ama sabah yine kendime karşı buruk bi duyguyla uyanmış, evdeki görevlerimi yerine getirip, kahvaltı yapmaya fırsat bulamadan yola koyulmuştum. Sonra sıradan hatta kıro bir simit sarayında amacım sadece kahvaltımı yapıp kendimi iyi hissetmekti fakat düşündüğümden fazlası oldui bir kahvaltıya tav olmuşken bir de kendimi ayrıcalıklı hissettim. Tabi bu arada uzun süredir ben bu simitçideki nazik ve ilgili davranışları, simitçide çalışanların kibarlığına veriyordum ama bu son bi kaç gidişimde orda çalışan birinin hayellerini süsleyen tombul ve kısa bir prensen olduğumu fark etmiş lakin kendime yakıştıramamıştım ki bugün ki olayla bunu tescillemiş oldum.

Bi yandan böyle bişi yaşamak, beni genç kızlık yıllarıma götürdü, bi yandan gereksiz bi şey diye düşündüm, bir yandan simitçideki platonik duygular yaşayana üzüldüm, bir yandan ben niye hep böyle komik ve bizarre işlerin baş kahramını oluyorum diye düşündüm.......

Yorgun İnsan!!!!!

Ne bildiğimi telaffuz edebiliyorum, ne de uygulayabiliyorum. Aptalın tekiyim. Zaten biraz ümit olsaydı, 38 yaşımdan haftalar almaya başladığım şu günlerde, hayatta bi bok olurdum. Babamın da yıllar yıllar önce dediği gibi benden anca bakıcı olur, keşke öyle bi meslek seçseydim bari bu durumum hobiden ileri gider üç beş kuruş sabit gelirim, sosyal güvencem ve emekliliğim olurdu.

Şİmdi ne fotoğraçıyım, ne bakıcıyım, ne mücellitim ne garsonum, ne aşçıyım, ne anneyim , ne babayım, ne evlatım, ne ...............

Sürekli bir sonraki adım için endişe ve panik yaşayan ve aynı duyguları ve olumsuzlukları etrafımdakilere de zerk eden bi piskopatım.

Kendimden hiç hoşlanmayan bi insanım, tam kendimi sevmek istiyorum ama yaşadığım hayat illa ki bişi çıkartıyor karşıma ve hemen duygularım değişiyor.

Yaşadığım hayattan ve kendimden çok bunaldım ve yoruldum. Kendimi unutmak için biraz her şeyden uzaklaşmak istesem onu da yapamıyorum , bunun için hem param yok hem de gittiğim yere kendimi de götürdüğüm için zaten gitsem de bi işe yararmaz heralde.

Yıllardır böyle yaşıyorum, artık orta yaşlı bir insanım ve çooook yorgunum.......!!!!