RSS

Atölye demek, hayat demek......


Bugün bunu dinliyorum, kaç tekrar oldu bilmiyorum. Böyle beni asi bu ruh haline soktu, hoşuma gittim o şu an hissettiklerim.....

Sor Bana Pişman mıyım (?)


Bu şarkıyı dinleyince, kendimi iyi hissediyorum, genç hissediyorum, sanki istediğim bi şehirde istediğim gibi yaşıyormuşum gibi hissediyorum, özgür hissediyorum: Melodisi beni yirmili yaşlarıma götürüyor nedense, sıkışmışlığımdan kurtarıyor, yüzümde bi tebessüm oluyor, o yüzden de bugün bütün gün bunu dinledim. Ne saçma dimi yaaa...

kusmuk


Kadın, pikaba, bi plak koydu, plak dönmeye başladı, kadın cama doğru gitti, gözlerini camdan dışarı dikti, öylece çok dikkatli bi şekilde bi şeye bakıyormuş gibi oysa sadece bakıyordu ama hiç bi şey görmiyordu, bu sırada midesi bulanıyordu, pek fazla bi şey yememişti ama yine de yedikleri yemek borusunda dışarı çıkmayı bekliyordu sanki. Dinlemekte olduğu müzik bile midesini sakinleştirememişti. Kusmayı hiç sevmiyordu, çünkü sonrasında çok yorgun düşüyor ve ağzındaki acılık günlerce devam ediyordu. Ama bi yandan da bu bulantı ataklarına engel olamıyordu, bi kussa rahatlayacaktı lakin tutuyordu kendini. Çok uzun süre tuttu kendini ama sonunda bıraktı, kusmaya başladı olduğu yerde. Kustukça kusuyordu, midesinde bir şey de yoktu ama çıktıkça çıkıyordu acı bi şeyler, öğürmesi hiç kesilmedi, sonra kadının kusması hafifledi, artık sadece salyalar akıyordu ağzından, burnundan, çok yorgundu, plak çoktan susmuştu, öylece kalakaldı midesinden çıkan acılıkların içinde.

Ne Pazar'mış Bu Pazar ama!!!

Bugün handakilerin otuz iki kısım tekmili birden, Pazar dememişler, tatil dememişler, gelmişler. Tabi hal böyle olunca, hafta içi bir günmüş gibi geçiyor tatil günü de. Bi ağlamak lüzum etti lakin dakka başı ya kapıya biri geliyor ya da sesleniyor. Ben de kalktım meydana doğru yürüdüm, öyle ki gözyaşlarımı zor tutuyorum, neyse çıktım yukarı, yöneldim Sultan Ahmet Camii'ne , hani maneviyat falan arayışım da yok, hep yaptığım gibi, camiinin ilk giriş merdivenlerinin en kuytu köşesine ilişip, usul usul dökücem içimi ama ne mümkün, işte öyle bi yer ararken, caminin merdivenlerinde bile oturacak yer bulamayınca, etraftaki yerli yabancı turist kalabalığını farkettim, tırıs tırıs çıktım avludan ve tabii bu sırada bu duruma da içerlemiş olacağım ki, o ana kadar tuttuğum yaşlar, hızlı hızlı süzülmeye başladı gözlüklerimin altından. N'apalım olan oldu bi kere deyip, boş bulduğum bi banka çöktüm ve o an o bankın neden boş olduğunu da çözdüm: güneşin alnında kalmıştı öğle vakti, o yüzden kimse oturmuyordu ama ne çare zaten benim içim öyle bi yanıyor ki, bu sonbahar güneşi neylesin bana diye düşündüm. Uzun bi süre oturdum öylece güneşte ağlaya ağlaya sonra yoruldum ağlamaktan, sıcaktan da uykum geldi, döndüm geldim atölyeye bi uyumuşum ki bu saat oldu yeni kalktım. İyi geldi uyku, sabahki sakinliğime tekrar kavuştum "Bu Pazar".

Çomak

Duygulara çomak sokmamak gerek zira insanın canını çok acıtıyor, bi yerinin kesilmesinde ya da yanmasından daha çok ve daha derinden!

Duygularımı, bir şarkıda da dediği gibi sandıklara kitlemek ve kilit üstüne kilit eklemek istiyorum....

Yıllardır geçirdiğim en güzel Pazar, bu Pazar hahahah!!!

Hava çok güzel bugün, insanı bunaltmayan bi güneş var, hafif serin, şahane bi sonbahar sabahı, yollar boş, hatta o kadar boş ki yarım saatte Bakırköy'de olabildim. Ordan hooop banliyö treniyle yeşillikler ve tuhaf araziler arasından Cankurtaran'a vardım, turistler daha kahvaltı yapıyorlardı, tatlı bi tatil kasabasında hissettim kendimi, ardından ben de kahvaltı olayına girdim.

Ne güzel dedim kendi kendime, insanın sabah kalktığında hiç bi yük taşımadan özgürce, ne istiyorsa onu yapması, düşünecek, hiç bişi olmaması, ve sadece kendisiyle ilglenmesi ve kendini düşünmesi, gerçekten de kendimi özlemişim. Ve gerçekten de ne güzel bi gün; yaşasın Bu Pazar!!!!

Nasihat

Benden çok iyi bi fotoğrafçı olurdu şimdiye kadar lakin enerjimi, aşk, sevgi uğruna benle hiç mi hiç alakası olmayan olaylar ve durumlar üzerinde yoğunlaştırdığım için olamadım. Ama başka şeyler oldum mesela, daha sinirli biri oldum, antidepresan kullanamadan sakinleşemeyen bir hasta oldum, o kadar çaresiz kaldığım anlar oldu ki, kendim için bulduğum çözümler kendimi dövmek oldu. Peki ne için, ne için mi, seviyorum ulen ondan işte. Peki ben aşkım için bütün bunlara dönüşürken, sevgim aşkım, hayatımda en çok değer verdiğim, n'aptı, evet beni hep çok sevdi, beni hep anladı, hak verdi, lakin pratikte bi seyirciden öteye geçemedi, ne yaptıysam kendim kendime yaptım ve bi allahın kulu da dur yapma demedi bana, buna sevdiğim, ailem ve daha da yakınlarım dahil.

Şİmdilerde ise, zaten yaşama karşı doğuştan isteksiz olan ben, zoraki yaşadığım hayatta da istediğim tek şeyi, iyi bi fotoğrafçı olmayı başaramadım ve bir gün ölürsem o anımda yaşadık ama en azından istediğimiz bi şeyi yaptık bile diyemeyeceğim. Oysa ki nelere, ne durumlara, ne parasızlıklara, ne tavizler boyun eğmiştim bu işin peşini bırakmamak için sonra itiraf ediyorum, bi şeye küstüm ve fotoğraftan uzaklaştım ve evlendim, evlenince beni çok seven birinin yanında daha yaratıcı, daha mutlu ve daha az yalnız hissederim, daha az kırılgan olurum sandım ama olamadım, evlenince her şeye küstüm, sonra işte bu durumdayım. Şİmdi bu işin içine beni bizatihi kendim soktum, yine kendim çıkartacağım, aşkım, sevgim, karnımı doyurdu ama ruhumu doyurmadı,bilakis ruhumu hasta etti, beni benden tiksindirdi ama bence hayatta aslolan da ruhun doymasıdır, insan bi şekilde karnını nasıl olsa doyurur!!!

Burdan genç kızlara , genç erkeklere bir nasihat vermem gerekirse, aşk karın doyurur doyurmaz bilemem ama ruhunu doyurmuyorsa ve birey olarak seni sana ezdiriyorsa , o aşktan hayır gelmez, en kısa zamanda uzaklaşıp, biraz acı çekerek de olsa , yaşanacak şu fani olduğu kadar acımasız ve kırıcı olan, çelişkilerle dolu hayatta birey olarak kendi hayatınızı, az acı ve az kırıcılıkla hatta az mutluluk, az huzurla geçirmek kimseye çok değildir.