RSS

Sen bu yaylaları yaylayamazsın....



Bugün aklımda bu türküyle geldim atölyeye, ve geldiğimden beri ha bire bu türküyü kim söylemişse tek tek dinliyorum, bi photoshop, bi  bu türkü. İşte  bunların içinde en çok beğendiğim yorum bu yukardaki oldu. Bu arada bu videoyu izleyince, bizim Fatma Girik'i de anmadan geçemeyeceğim; tv de falan rastgelince, sorardım kim bu diye, çıkartamazdı tabi ama Ümit Tokcan bu deyince: "he he, bilmem mi, çok yaman adamdı, çok terbiyeliydi, bizim komşuydu, bak bu da gürcü, ne yakışıklı adam, artık pek seyrek çıkıyor  dimi tv'ye" falan deyip, heyecanla izlerdi onu.
Özlüyorum Bizim Fatma Girik'i, çocuğum sayılırdı benim, çok vakit geçirdik onunla, en kıymetli zamanlarımda onunla beraberdim, sık sık aklıma geliyor, özlüyorum, dedemle vedalaştığım gibi onunla da vedalaşmalıyım ki, zaten yeterince normal olan bu varoluş-yokoluş durumu normalleşsin . Bi türküden nerelere geldim....

An İtibari ile durum raporu:

ÖB, bi türlü yenisi alınamadığı için  atılamayan o iğrenç, rahatsız, eski mor kanepede uyuyor;
Ben de mutfakta Muffin yapma derdindeyim, deneysel yollar deneyerek;
Bi yandan radyo eksen çalmakta, onuncu yıldönümü hediyemiz kırmızı elmamızda;
Banyoda çamaşır makinası sesli sesli çalışıyor, öyle ki muftağa kadar geliyor sesi;
Evde bir pazar günü havası.....

Parmak izi!!

Nihayet, evde taa 1997'lerde alınan, içine saf, ergen bir kız çocuğu vesikalığı yapıştırılmış ve İngiltere konsolosluğunun başvuru damgasını taşıyan, aynı zamanda  sonlandırılmamış bi seyahat hazırlığının nişanesi de olan pasaport elime geliverdi. Zaten kaç zamandır arayıp bulamıyordum. Hal böyle olunca, internetten yeni pasaport için ravdevumu alıp, emiyete gitmeye karar verdim. Şansıma randevu aldığım gün çok kalabalıktı. Sıra bana geldi, gittim memurun yanına, verdim belgelerimi. Fakat aksilik bu ya, bi türlü sistemde eski defterim görünmüyor, uzunca bi süre uğraşan memure, sonunda , önündeki masada başka birinin işlemini yapan memura seslendi: " yahu bu kızlık soyadıyla önceden pasaport almış, sistemde çıkmıyor" deyince beni bi gülme aldı; kızlık soyadı, ben, yanımda kocam , nasıl bir filmin oyuncusu olmuşum o an idrak ettim ve o an yok oynamıcam, sevmedim senaryoyu  demeyi düşünürken, Önümüzdeki memur cevap verdi: " zaten sistem kızlık soyadını kabul etmiyor, öyle girme" dedi.  Gerçekten de sistem " KIZLIK" soyadımı yok saymış, yeni soyismi yazınca tak diye, eski pasaport bilgilerim ekrana geliverdi. Tabi ben durur muyum, bi kaç kelime etmeden: "yani gerçekten de çok tuhaf, evlenmeden önce bi hiçmişim" dedim gülerek ama memure hanım oralı bile olmadı, gözünü ekrandan ayırmadan, işinin verdiği ciddiyetle: " tabi o zamanlar tc. kimlik numarası da yok, karışmış sistem ama bak çözüldü böyle yapınca" diye mantıklı, resmi bir cevapla ikinci aşamaya geçti.

Bilgisayardaki işlerim bitince, parmak izi olayına geçildi. Gidip ellerimi yıkadım, bi yanlışlık olmasın, parmak izi alınırken diye, zira masanın önünde de öyle bir uyarı yazısı vardı. Tabi ben cahil ve medeniyetsiz biri olarak, parmaklarımı önce mürekkep dolu bi ıstampaya sonra da bir kağıda basacağım fikriyle, hırkamın kollarını da iyice sıyırıp, ellerim havada sıramı bekliyorum, ÖB de bana tuhaf tuhaf bakıyor, önceden bu işlemlerden geçmiş biri olarak hiç bişi de söylemiyor hain!

Neyse gençten, delikanlı bi memur, geldi, oturdu, pc'nin başına, beni çağırdı yanına, üstü siyah, plastik, kalın bir ped ile örtülü, harici harddisk boyutunda bir aletin üstünü açtı, işte o an aydım, meğer, bu alet bir parmak tarama scanner'ı imiş. Temiz ve kısa sürede, bütün parmaklarımın izleri itina ile, taranıp, kaydedildi.  

Neyse, burdan da teknolojiyi her alanda kullanıyor oluşumuzla gurur duydum. Yalnız bi şey de dikkatimi çekmedi değil, şöyle ki;  pasaport işlemlerinin yanındaki masada da silah-ruhsat işlemleri yapılıyordu. Ve inanın pasaport sırasından daha çok sıra vardı. Bu kadar çok insanın silah sahibi olmak için sabahın erken saatlerinde kuyruğa girmiş olmaları da beni şok şaşırtan ve çok korkutan bi durum oldu.

Saçma bir Cumartesi!!!

Bu blogger gene değişmiş. Ne gereği vardı, zaten hayatta bi sürü yeni şeye alışmak için çaba sarfediyoruz, bi de ha bire blogger değişikleri,yani  bi de bi yenilik olsa anlıycam, takkelerin yerini değiştir dur.

Bu aralar stressliydim. Elimdeki işi teslim ettim. Hatta  bu ay ev kirasını ben ödedim. Bu duygu beni biraz serinletti.

Yine regl oldum. Dün ağrıdan loğusa kadın gibi kıvranarak yattım, yuvarlandım. Belli aralıklarla ağladım. Gerçi buna regl sancıları değil  ama yine regl olmanın vediği hormonal anormallikler sebep oldu.
Bugün de bitmek bilmeyen wc ziyaretleri, ara sıra kısa kısa sancılar, yalnız bi başıma evde çekim yaparak hafta sonumun amına goyarak geçiriyorum. Ağlama turlarım devam ediyor. Nedense bu zamanlarda hayatta bana haksızlık yapmış ve beni üzmüş herkes sıraya gidiyor aklımda ve sürekli ağlıyorum . Ve dünyadaki bütün kötülerin hayatları hayat da benim ki niye değil diye düşünüp ona da ağlıyorum. Dedem niye yok, anneannem nerde, babamla niye karşılıklı bi bira içemedik, annem niye benden bu kadar km'lerce uzakta, kardeşim niye beni aramadı bu sıralar, en yakın dostlarımla neden kaç zamandır görüşmüyorum, ..... gibi nedenlerle ağlama nöbetlerim sıraya gidiyor. Şu an mesela dünyanın en yalnız insanıyım ve en çok haksızlığa uğrayanım, aynı zamanda en başarısız, en salak, işte n tane olumsuz insanıyım.

Yarın sancılarım, duygularım azalacak hatta geçecek, wc ziyaretlerimin sıklığı normale dönecek. Daha az mutsuz ve kendimi daha az aptal, başarısız hissedeceğim.