RSS

Hıyarlık molası....

Kendimi bir hıyar ilan ettiğim ve buna büyük bir imanla inandığım şu günlerde, sevgilim ÖB'nin, sevgili arkadaşlarım MK ve G. Dinçer hanımefendilerin ısrar ve iknalarıyla, nerdeyse beni bir yıldır görememiş ve benden uzakta olup, analık içgüdüsüyle, otuz beş yaşına gelmiş bir kadın olsam da, bana yavru kuş müdahalesi yapamama ve kanatlarının altına alamama sebebiyle sinir küpü olmuş olan anneme gitmeye karar verdim.

İki gündür yavru kuş pozlarında anamın kanatları altında, kendimi bir hıyar gibi değil de, eskisi gibi değerli bir şahıs olarak hissetmenin verdiği huzur ve güvenle, cennetten bir köşede olan evimizde anacığımla beraber iki genç kız havasında Dikili senin Ayvalık benim gezip tozuyoruz, sahilde kahvaltı ediyoruz, hava sıcak olursa denize giriyoruz, etraftaki meraklı ve gıcık komşularla kafa yapıyoruz, bi gün şarap bi gün bira içiyoruz. Gece yürüyüşleri yapıyoruz ay dedenin aydınlığında, oturup yıldızları sayıyoruz. Bol bol konuşuyoruz. Annem benden daha akıllı bi kadın olduğu için ve benim yaşadığım hayatı, biraz daha uzaktan izleyebildiği için bi sürü şeyi benden daha net görebiliyor ve benim de kendimi daha net görmemi sağlıyor. Sanki cennette bir huri tarafından terapi ediliyor gibiyim.

Okullar açıldığı için burda bi kaç yaşlı çift, bi kaç dul teyze ve evini tamir ettiren bi kaç ev sahibi, bir de kalabalık oluşturmayacak kadar az olan yerleşik aileler ve köylüler dışında, kedi, köpek, güneş, deniz, ay ve rüzgar var. Akşamları da cırcır böcekleri ve sivrisineklerlerin ve ara sıra havlayan köpeklerin sesleri dışında derin ve engin bir sessizlik senfonisi eşliğinde terasımızda, bazen kahvemizi, çayımızı, bazen de şarabımızı ya da biramızı yudumluyoruz.

İyi ki gelmişim anneme. Hem ona çok iyi geldi bu ziyaret hem de bana. Bi kaç gün sonra da yine uzun süre göremediğim kardeşimle de zaman geçirmek için annemle birlikte burdan İzmir'e yollanacağız.
Şu an o kadar rahat ve huzurluyum ki, hiç bi şey kafamda büyüyüp beni yiyip bitiremiyor, hatta süperman pelerinimi de çıkarttım, sıradan, sakin ve basit bir insan moduna geçtim burda, hiç bi şeyi halletme ve yoluna koyma hissi yok içimde ve tabii ki yorgunluk da yok. Zihnim sakin bir nehir gibi dingin akıp gidiyor. Gerçi buraya geldiğim ilk gün sürekli ÖB'yi arayıp, bu oldu mu, şu geldi mi, o iyi mi, yemek var mı, şu iş halloldu mu gibi davranışlar sergilemeye devam ediyordum sonra sevgilim beni sakinleştirdi ve ona güvenmemi rica etti. Sonra ben de ilk geldiğim geceden sonraki sabah dediğim gibi superman pelerinimi çıkarıp, dolaba astım.:)

Birazdan denize girmeyi deneyeceğiz annemle dünkü gibi, hava biraz soğuk ama güneşin bulutların arasından çıktığı bi zamanı kollayıp mutlaka bugün de denize girip o iyotlu suda yine yüzmek ve hatta yine bütün deliklerime suyun kaçmasına izin vermek istiyorum.

Cennetten size gönderdiğim bu yazıya şimdilik ara vermem gerekiyor. Yine görüşmek umuduyla, sevgi kelebeği olmuş bi şekilde huzurlarınızdan ayrılıyorum.

Hayatı bir hıyar gibi yaşamak!!!!!!!!

Yazı yazmak için ne bekliyorum diye sordum kendime biraz önce. Sonra içimden yine kendi kendime sorduğum soruyu cevaplamama fırsat vermeden 'onu bekle bunu bekle, yok şu hallolsun, yok bu hallolsun, yok şu şeyi de bi rayına oturtiim, aman şu da bi alışsın.... gibi işleri hayatımın tam odak noktasına koymaya devam edersem nah bi şey yazarım, öyle salak gibi , öyle mal mal maillerime bakar, feyzbuka bi göz atar, bi iki blog okuyup, canııım Mac'e, bi PC muamelesi yaparım. Hayır zaten bi şey yazmayı bırak, bi iki blog dışında blog okumayı da bıraktım, fotograf da çekmiyorum. BU aralar işleri de salladım. Gidiyorum işe mal gibi, kimse yoksa ışıkları söndürüp, dükkanı içerden kapatıp uyuyorum, telefonlar çalana kadar. Sonra muşmula bi suratla kalkıp, ışıkları açıp, o leş kokulu han tuvaletini kullanıyor olmanın huzursuzluğunda muşmula suratımı yıkayıp, pasaklı çaycının, çay kazanında, çay suyuyla birlikte kaynama ihtimali olan bi sürü bok püsürü hiçe sayarak çay alıp, dükkanda uyanmaya çalışıyorum. Sonra da mal gibi eve geri dönüyorum. Sonra da zaten evde beynimin otomatiğe bağladığı işler güçler yüzünden, evde kendim için hiç bi şeye vaktim kalmıyor. Sonra da ben niye yazamıyorum, ben niye fotoğraf çekemiyorum, niye işime asılamıyorum, niye annemi görmeye gidemiyorum, niye dil sınavını geçtiğim halde o çok istediğim yüksek lisans mülakatına giremiyorum diye düşünüyorum. Lüzumü yok düşünmemim, kendi hayatını hiçe sayan ve önemsemeyen bir hıyarım da ondan...' diye sıraladım lafları zihnimde kendi kendime.
İyi mi yaptım acaba??!!! Bilmiyorum ki, kendi kendimin üstüne çok gittim, yine olan bana oldu galiba...!!!