RSS

NEDEN?

35 Genç insan neden öldürüldü?

İstemem ayrılık boynumu büksün.....


Bugün bu musiki ile çoşuyoruz.....

hayat!!!!

Bugün şunları yaşadım; Atölyeye doğru yol aldım. Yolda beni bi sıkıntı bastı, ağladım, ÖB'yi aradım, kendisi şehir dışındaydı, sesi iyi geliyordu hoşuma gitti. Sonra annemi aradım, zaten kendisi yanımda şu an, o yüzden onu aramak beni şu sıralar daha da iyi hissettiriyor. Derken ağlamaktan yorulup, bizim meydandaki büfeden bi goralı aldım, parka oturup, yemeye başladım, o an şöyle bi şey geçti aklımdan; ulan hayat, burda oturup, iki buçuk liraya (ki zam gelmiş, daha geçenlerde bir yetmiş beşti!) bi goralı yemek işte, bu kadar basit ama bi yandan da meydanda cıvıldayan öğrenciler, dağılmış okuldan çıkmış ergen kümelerinin aşırı ve hormonlu gürültüleri eşliğinde hafif ısıtan güneş, fotoğraf çekme çabasındaki turistler ve tarih, ne şahane diye geçirdim aklımdan. Ah işte hayat, an be an insana zihninde oyunlar oynatan bi bi şeydir ya da ......

Madamı körledim!!!(meali; nefis köreltmek)

İnsanın göbek deliğinde biriken, kir, pislik, pamukçuk, tüycüklerle ilgili bi yazı yazmak istiyorum. yarın vaktim olursa bunu denemek istiyorum. Hayır bunu niye şimdiden yazıyorum, çünkü canım bu göbek deliğiyle ilgili o kadar yazmak istiyor ki anlatamam ama şimdi uzun uzun yazmaya kalksam saat zaten sabahın ikisi olmuş, sonra yazıya sarıp, uykuyu kaçırırsak, sabah namazına kadar imama kitlenirim, yarın çok yoğun ve koşuşturmalı bir gün olacak, erkenden işime gitmem, dükkanımı açmam gerek, uyuyakalmamak için nefsim körelsin diye biraz giriş yapıyorum bu çekici konuya ve birazdan makinayı kapatıp, dişlerimi bile fırçalamadan yatağa gömülüyorum. Hadi bakalım.....
Cümleten iyi geceler.....

Uçuş serbest!!!!

Bugün akşam eve döndüğümde, asansörde gerçek bir pilotla beşinci kata kadar çıktım. THY armalı bi şapkası vardı, orta yaşlı sayılırdı, yakışıklı değildi ve keldi ama bir pilottu, yüzümde bi tebessümle çıkacağı katı sordum, butona bastım ve hayranlıkla gözlerimi ondan alamadım. Yani o koca uçakları havalandırıp, uçurup, indiren ve bunu yaşama biçimi yapan insanlara çok hayranım, o yüzden de karşımdaki dünyanın en çirkin, en acımasız, en kötü insanı olsa da, pilotları hep süper kahraman gibi görüyorum. Uçağa bir yolcu olarak bindiğimde hemen havalanmayı, sonra yükselmeyi sonra alçalmayı ve yere inmeyi ve böyle sürüp giden ve hiç bitmeyen yolculuklar yapma hayalleri kuruyorum, ama ne yazık ki bi kerelik para verince bi kerelik oluyor bu uçma-inme macerası da. Keşke bir gün kokpitte de uçma şansım olsa yani en azındna ölmeden önce böyle bişi başıma gelse ne şahane olur. Ama şimdilik kokpit yerine bizim periferideki yaşantımızdaki asansörümüzde bir pilotla en fazla on beşinci kata kadar yükselmekle yetinmek zorunda kalacağım. Galiba şu boktan yaşam alanımızın en renkli tarafı bi kaç pilotla karşılaşmak oluyor.

Adaletin Yok Mu Dünya(?)

İnsanların çoğu zalim, savaşlar bu yüzden var, çocuklar bu yüzden ölüyor, insanlar bu yüzden birbirlerine işkence ediyorlar, para hırsı, birine sahip olma hırsı, hükmetme duygusu, hakimiyet kurma, boyunduruğu altına alma isteği falan filan.... Dünya çok kötü bi yer. Bütün bu büyük çaplı zalimlikler dünyadaki kitlelerin canını actıyor. Lakin küçük insanların, küçük planları ve daha az kişiyi kapsayan zalimlikleri de kitlelerinki kadar büyük acılar yaşatıyor insana, bunun tek farkı sadece zalimler ve kurbanları arasında bir sır gibi kalıyor, kamuoyuna ulaşmıyor.

Küçük bi süper kahraman olsaydım da şu küçük zalimlerin hakkından tek tek gelseydim, kamunun haberi olmadan sessizce. Bu istek de 23 Nisan'da bi çocuğa büyüyünce ne olmak istersin sorusunun cevabı gibi oldu ama zalimlerin, bencillerin, acımasızların, düşüncesizlerin, vidansızların, sevgisizlerin yaptıkları küçük çaplı piçlikleri yanlarına mı kalsın, buna çok kafayı takıyorum şu sıralar. Yaa bi örümcek adam falan çıkıp gelse bari yaa, en çok inandığım, güvendiğim kahramandır kendisi nihayetinde, bi benim şu insanlığı ilgilendiren küçük çaplı derdime bi el atsa çok üzülüyorum vallaahaa yaaa!!!!

Yağmur Oldu, Böyle Oldu, Geeeeel Geeelll Geeeel!!!!!!

Bugün Çapa'dan Küçükayasofya'ya kadar yürüdüm. Aksaray'a geldiğimde yağmur başladı, tabi yağmurla birlikte beş liralık şemsiyeler satan seyyar satıcılar da ortalığa doluşuverdiler. Hayır arkadaş, birden nasıl ortaya ellerinde şemsiyeyle çıkıyorlar ki, bu organize işlere bayılıyorum. Tabi bu şemsiyeci arkadaşlar, şemsiyesiz herkese satış yapma çabasıyla, sürekli iletişim halinde oluyorlar insanlarla. Bunlardan birsiyle ben de bir şemsiyesiz olarak gözgöze geldim zaten hayranım ya kendilerine, sonra da aramızda şöyle bi diyalog oluştu:


şemsiyeci: Al al al beş lira beş lira...
bendeniz: Yaa bunlar da hemen kırılıyor, yaaa:))
şemsiyesi: (peşimsıra gelerek) alsana kız, ıslanma boşuna.
bendeniz: yok yeah saol:) valla yok almıycemm!!:))
şemsiyeci: Bak ıslanıyon, hasta olursun al bi tane:))

Sonunda karşılıklı gülüşüp, ayrıldık. Ama ben gülümsemeye devam ettim yol boyunca, ne güzel içten söyledi öyle al kız ıslanırsın, hasta olursun diye.

Şimdi lafı işportacıya getirmişken geçen gün Taksim'deki diyoloğumu da anlatmak istedim; Klasik bi akşam, Selmuş'la buluşucam ama yanına aç gitmeyeyim çünkü param da yok kıza masraf olmayayım diye, meydanda karşıma ilk çıkan kestaneciden üç liralık kestane aldım yiye yiye İstiklal'den aşağıya doğru yürüyorum. Tam Ağacamii'ni geçtim ki, gençten başka bi kestaneci önümü kesti ve " valla şimdi çok ayıp ettin, bak yanlış yerden almışsın kestaneyi, bi daha olmasın bak" diye sitem etti sanki beni tanıyormuş gibi, ben de "tamam ya yarın da senden alcam " diyerek gülümsedim. Benim bu sokak satıcılarına hayranlığım sonu n'olcek acaba, sokağa düşer miyim bilmiyorum ama çok komik oluyorlar yaa, hem n'apsın adamlar, bütün gün bin bir çeşit insanla muhatap olmak zorunda kalıyorlar, kolay iş değil, biraz şirazeleri kayıyorsa çok görmemek lazım.

fotoğraf şurdan

Salya Sümük Bir Arada !!!!

Bugün, her zamanki gibi bi güne başlamak için uyandım, duş aldım, kahvaltı yaptım, yatağı topladım, üstümü giyindim. Fakat bunları yaparken öylesine sakin ve duygusuzdum hatta güne dair hiç bi plan bile yapmadım, evden çıkacağımı bile düşünmedim otomatiğe bağladım, taaaki, tuvalete girene kadar. İşte o an pantolonumu ve ardından donumu indirip işemeye başladığım an, dünya başıma yıkıldı, bi ağlama krizi ama ne ağlama, durmuyor, çirkin bir böğürmeyle ağladıkça ağlıyorum. Sonra ağlayarak donumu toplayıp, elimi yıkamaya yöneldim, o sırada aynada kendimi, ağlarken, yüz halimi gördüm ve daha da ağlamaya başladım. Biraz daha böğürerek ağladıktan sonra burnumu sildim ve sakin ağlama moduna geçip, ayakkabılarımı giyip evden çıktım, siteden çıktım, biraz sakinleştim. Selmuş'u aradım, aslında n'aber, falan fıstık demek, biraz içinde bulunduğum üzüntülü ruh halimden kurtulmak için aramıştım onu ama onunla konuşurken bir kaç cümle sonra tekrar ağlamaya başladım, tabi O da korktu, n'oldu falan dedi, ona mı bişi oldu yok, buna mı oldu yok, şu mu canını sıktı yok, bununla kavga mı ettin yok, sebep yoktu, ben daha da ağlamaya başladım, "Selmuş sanki dünya başıma yıkıldı ve ben bu duygudan kurtulamıyorum" diyerek tekrar böğürerek ağlamaya başladım. Neyse O beni biraz sakinleştirdi, sonra O'na uğramamı önerdi. Ben de otobüse bindim, yol boyunca ağlama şeysinden kurtulamadım, yanımdaki çocuk rahatsız olup yandaki boş koltuğa geçti, bu sırada bi kaç kişi bana bakıyordu, benim gözümde gözlüklerim vardı ama yine de ağladığım anlaşılıyordu demek, bunlardan da çok rahatsız oldum ama yine de hiç bi şey beni ağlamaktan alıkoyamadı, bi süre sonra uyuyakalmışım ve ancak otobüs son durağa gelince uyandım, en son inip, Selmuş'a gittim, bi kahve içip çıktım, biraz rahatlamıştım ama ordan çıkınca yine bana gelenler geldi fakat bir damla gözyaşım bile kalmamıştı akıtmaya, ben de vurdum Taksim'den tabanvaya taaa atölyeye kadar yürüdüm. Şimdi atölyedeyim ve çok yorgunum. Uzun bir yürüşüş olmuş şimdi hem gözlerim yanıyor hem de bacak kaslarım.


Uyuz kaşıntılar!!!

Bu kaşıntıların bir sonu olmalı zira bütün vücudum yara bere içinde, biri beni kazara çıplak görse, koca götüme göbeğime, selülitlerime değil en çok tırnaklanmaktan büyük büyük öbekler oluşturmuş, kırmızı, kahve, mor renklerdeki yaralara şaşırırlar. Onca yıllık hayatımda yaşadığım onca şeyin sonunda vücudum da sonunda dimdik, güçlü ve gururlu durmaktan direkt vazgeçemediği için böyle tepkilerle dikkatimi çekiyor ama ben oralı değilim ama tam üç haftadır kaşınmaktan açık yaralar oluşan vücudum bir yana, ara sıra gece yatıya gittiğim arkadaşlarım tiksinip beni eve barka sokmayacaklar ben ona yanıyorum. Acil anneme gitmem lazım. Biraz içinde bulunduğum şeylerden uzaklaşmam lazım, ama nasıl olcek o iş hiç bilemiyorum. Param olsa terapiye giderim ama yol parası bulup beleş terapiye (anneme) gidemezken şimdi lafını bile etmemek lazım gelir terapidir, rahatlamadır, falan filan.

Bu Şehir..

Bu şehir, dünyanın en güzel şehri,
Türkiye sınırları içinde tek yaşamak istediğim şehir,
Ben Bu Şehri usul usul yaşamaya çalışırken,
Bu Şehir beni çok fena tüketti.
Hayallerim vardı bu şehre dair,
beklentilerim, heyecanlarım.
Öğrencilik yıllarımda yazları gelip,
Yaşadığım, çalıştığım, paylaştığım,
Musti'nin ve Selmuş'um hayatlarına sokulduğum,
onlarla yaşadıklarımla hayatı anlamlandırdığım, şehirdi Bu Şehir.

Şimdi burdayım, hayallerimin şehrindeyim,
sürekli üzüntü içindeyim, hep çözmem gereken problemler var,
sonu hiç gelmeyen karmaşık, insana dair, başka başka insanlara dair, başka başka sorumluluklara dair problemler;
Hep onlarla boğuşuyorum, bir yandan sürekli yollardayım, ordan inip oraya, ordan buraya yetişmeye çalışıyorum, kalabalık taşıtlarda kendime yer arıyorum, uzun yollara dayanıyorum;
bir yandan da sürekli bi yerlere paralar ödemek için çırpınıyorum, hep bi eksik kalıyor, borçlandıkça borçlanıyorum, hiç para kazanamıyorum. Hayat Bu Şehir'de aleyhime oyunlar oynuyor bana; çok yoruldum, düşsem düşemiyorum, kalksam tam dikilemiyor, meydan okuyamıyorum, tek bildiğim bütün bunlar beni çok üzüyor, yoruyor, beni kendimden uzaklaştırıyor.
Bildiğin yorgun bir insan oldum. Hayat anlamsızken, anlık yaşadıklarımızla avunuyorken, anlık yaşananlar da büyük hezeyanlar ve büyük yükler içinde beni ezmeye devam ediyor, işin içinden çıkamıyorum, yardım kabul etmiyorum, yaşadıklarım dışında bi şey gerçek gelmiyor, zor durumdayım ama sesim gene de bu kadar çıkıyor, sadece çok yoruldum diyebiliyorum.
Artık Bu Şehir'de yaşamak istemiyorum, burası yorgun, umutsuz, yalnız, parasız, dertleriyle tek başına baş etmeye çalışanlar için uygun bi yer değil. Burda yaşadıklarım hayallerimde yoktu, üzüntüler hep vardı ama burda katlandıkça katlandı, evet Bu Şehir'de yaşamak içimden gelmiyor artık, gerçi hiç bi yerde yaşamak içimden gelmiyor artık. Sessiz bir depresyonun içinde yuvarlanalı çok oldu sanki ve Bu Şehir'de yaşamak için yeterli enerjim yok artık, kendimi çok yaşlı hissediyorum, yorgun hissediyorum, sanki Bu Şehri tüm sorunlarıyla kendi dertlerime katık etmiş sırtımda yaşıyorum ve evet ben çok yorgun bir insanım....


rutine dair....

Sabah kahvaltısı olarak esnaf lokantasında yemek yedim. açlıktan bayağı şey olmuşken, bankaya baktım, belki maaş erken yatmıştır umuduyla ki cebimdeki 5 lirayı da akbil doldurmak için ayırmışken zira, beylikdüzü-sultanahmet-eminönü-koşuyolu-beylikdüzü istikameti cebimdeki bütün paramı akbile yatırmama neden oluyor bu aralar, neyse, sonra bakiyeye baktım, maaşın yatmamış olduğunu fakat faturalardan artan bi 50 lira kaldığını gördüm ve sevinçle parayı çektim. İşte sonrası da yazının başında belirttiğim gibi, esnaf lokantası, enfes bir yemek ve şu saate (19.04) kadar tok kalma duygusu çok şahane.

Artık yollara düşme vaktidir ağırdan, son bir kez wc'ye gidilecek, sonra atölye toparlanacak, her şeyin fişi çekili mi diye üç dört kere kontrol edilecek, sonra bi kere tekrar atölyenin kapısına dönülüp, kitlemiş miyim diye kontrol edilecek, elimdeki kağıt çöpü, çöp bidonunun yanına iliştirilecek ki kağıt toplayıcılar tarafından alınsın, sonra da gidilecek yollar, görülecek işler bitip de eve ulaşılınca, bi duş alıp, bi şeyler atıştırıp, cuppa yatak olayı ile gün sonlanırken, bugün atölyede tatminkar işler yapılmışsa eğer, onun huzuruyla uykuya dalınacak, ne sıkıcı yaa.......