RSS

Bir veda Yazısı!

Haziran'nın ortalarıydı. Ben elimdeki işi hala teslim edememişlikten içim şişmiş bir halde can havliyle SH'ye sığındığım gündü.  SH ile birlikte, pc'nin karşısında MJ şarkılarının sözlerini indirip, kendimizce karaoke yapıyorduk ama super eğleniyorduk. Ara sıra da "ulan kaç yaşımıza geldik, nelerle eğleniyoruz "diye dalga geçiyorduk kendi kendimizle. İşte tam bu şaka komiklik sırasında benim cebim çaldı. Geras'dı arayan. Allah dedim SH'ye "dedeme bişi oldu kesin" Bi süre öylece telefona baktım, kalbimin atışlarını yavaşlatmaya çalışıyordum. O sırada SH " yaa daha geçen hafta gitmedin mi sen dedene , gayet iyi döndün, hemen kötüye yorma" dedi. Sonra biraz sakinleyip telefonu açtım, açınca gene telaşlandım. Direkt, "Selam F hemşirem, kötü bişii yok umarım" dedim. Karşımdaki sakin bi ses tonuyla olanları anlattı, N'apalım dedi, ben de hemen acile gidin, ben de gelirim dedim. Sonra Ankara'daki kuzenimi ve teyzemi aradım. Onlar da hemen dedemle ilgilenmek için hastaneye yöneldiler. 
Sonra bir gün geçti, kuzenim ve teyzem şu an gelmememin daha iyi olacağını söylediler, zira yoğun bakımdaki bizim Hüseyin Çavuş'un yanına kimseyi almıyorlarmış, biraz düzelince gelirsin, o zaman onunla da kalabilirsin dediler. Bir iki gün daha  saat başı telefonlaşıp durduk. 
Bir yanım gitmek için kıvranırken, bir yanım bir türlü bilet almaya yanaşmıyordu. Daha geçen hafta yanındaydım, bütün günü güle oynaya geçirmiş, beraber pasta yemiştik, bana bi daha ne zaman gelceksin demişti, ben de Bi dahakine ÖB ile gelicez o da çok özledi seni demiştim. Sonra zorla vedalamıştık, bir önceki hastane deneyimimizden sonra onu çok dinç ve mutlu görmüştüm. Sonra üç gün sonra aramıştım, babalar günü için pantolan alıp göndericektim, hangi renk istediğini sormuştum o da her zamanki gibi alma  yavrum, paranı çarçur etme diye kızmıştı bana da telefonda bayağı zıtlaşmıştık. Sonra,  sonrası işte birden ateşlenmişti dedem, halbuki daha iki gün önce kontrollerinde turp gibi çıkmıştı da ben daha da rahatlamıştım.

Şimdi km'lerce uzakta içimde bi sıkıntıyla  elimdeki saçma işi hemen bitirip bi anca önce gitmem lazımdı. Bu acil durumun üstünden tam iki gün geçmişti, ne uyayabiliyor ne de ağlamamı durdurabiliyordum. Sonra  sikerim işi gücü gitcem ben dedim ÖB'ye . Tam evden çıkmış bilet almaya gidiyordum ki cebim çaldı arayan kardeşimdi, kötü haber taa İzmir'e  ulaşmıştı. Belli ki kimse beni aramaya cesaret edememişti. Sonra kardeşim bana, "kardeşim bişi dicem ama lütfen çok üzülme tamam mı "dedi. Sonra bi an bi suskunluk oldu aramızda, suskunluğu bozan bendim "anladım, söyleme dedim" sonra biraz karşılıklı ağlaştık. Zaten bu sefer biliyordum içimde hiç iyi duygular yoktu ama sürekli iyi düşünmeye çalışıyordum. Bilet almak için yola çıkmıştım  dedemi görmek için ama şimdi alacağım bilet onun cenaze töreni içindi artık.
Ankara'ya gidene kadar ağladım da ağladım, kendi kendime o kalpsiz, sevgisiz oğullarının, gelinlerinin, torunlarının yanında bir damla göz yaşı dökmemeliydim, gözyaşlarım, onların yalancı, gösterişli timsah gözyaşlarına karışmamalıydı zira onlar böyle törenlerde başrollerde oynamayı meslek edinmişlerdi. 
Cenaze  ve defin işleri halledildi, başroldekiler yine yerlerini almışlardı, akbabalar  gibiydiler. Bi an eğilip yerdeki toprakları yüzlerine yüzlerine savurmak geldi ama  yapmadım. ÖB'ye söz vermiştim onlarla muhatap olmayacağıma dair ama  dedemin yanına da benden daha fazla hiçbirinin yaklaşmasına izin vermedim, beni gördükleri anda hep bi adım gerimde kalmak zorunda kaldılar sırtlanlar!!! 
Biz küçükken kardeşimle, dedem hasta olduğunda küçük odaya geçer ağlardık o iyileşip yataktan kalkana kadar. Çünkü hep o ölücek ve biz  onunla bi daha yaşayamıcaz diye üzülürdük.Çünkü hep anneannem hasta olurdu ve iyileşirdi, dedem kolay kolay hasta olmazdı. Bi de dedemizdi o, hep nazımızla oynayan, bizi anne babamızın yanında şımartan , güçlü bi adamdı o. Oysa şimdi, o beyaz örtüye sarılmış, ufacık olmuş, hafifleşmiş cansız  bi şeydi ve ben onu o karanlık ve derin yerin içine ellerimle gönderip, üstüne toprak örtmüştüm.  O an bütün bu olanlar, bu saçma ritüel, bir daha iki dünya bi araya gelse bile yanyana gelmeyeceğim yaratıklarla aynı mekanda bi törenin parçası olmak, hepsi benim istemdışı yaptığım bi şeydi. Kendimi öyle bi kitlemiştim ki evime dönene kadar hiç dedemden bahsedemedim, onu hiç düşünemedim, taaaa ki dün akşam ÖB ile sohbet ederken sanki dedem ölmemiş gibi konuşurken, kilitlerimi çözdüm, ağladım da ağladım ve artık şu sıralar aklıma gelince geçiştirmiyorum ve ağlamak istiyorsam da ağlıyorum. İşte tam bu durumdayken dedemle vedalaşmanın ve bu duyguyla yüzleşmenin tam zamanı olduğunu düşünüyorum ve bunu burda paylaşırsam biraz daha rahatlayıp, cümle aleme bu duygularımı haykırmanın beni daha da rahatlatacağını ve bunu kabullenmenin daha da kolay olacağını düşünüyorum.
Dedeme;
Beni her zaman koşulsuz seven, her koşulda beni özleyen, bana hiç bir zaman doyamayan Hüseyin Çavuş'um benim, sen her aklıma geldiğinde seni hep neşeyle, sevgiyle hatırlacağıma söz veriyorum. Zaman zaman ağlamalarıma engel olamam ama zaten sen de biraz öyleydin. 
Bazen senden bahsederken belki kahkahalarım gözyaşlarıma dönüşüşürse karşımdakiler 88 yaşındaki hasta bi adama karşı bu kadar duygulanmamı anlamaycaklar belki ama ben biliyorum ki sen benim hayatımın çok büyük bir parçasıydın ve ben her zaman çok özlemle, sevgiyle, hayatımdaki eksikliğinin burukluğuyla yaşamaya devam edeceğim ve  artık sen yoksun yaaa, galiba şimdi artık torun kimliğimi kaybetmiş, ucube bir yetişkin olmanın ağırlığı da hep üstümde olacak dede...

1 comments:

neslice tarifler dedi ki...

Başın sağolsun canım arkadaşım. Allah başka acılar göstermesin. Hüseyin Çavuş da yattığı yerde huzur içinde yatsın. İçin rahat olsun, sen üzerine düşeni ve yapman gerekenleri, dedene layık bi torun olarak yaptın zaten. Herşeyden önemlisi dedeni tüm kalbinle ve hissettirerek sevdin. Bundan sonra deden için yapacağın tek şey, onu hatırladığında gülümsemek olmalı..