RSS

Şerefe dedeeee!!!!!

















Hüseyin çavuş'un yokluğuna alışmaya çalışıyorum. Bazen küçük mor defterimin arkasındaki cepte duran telefon kartlarını görüyorum ya da bi telefon kulübesinin önünden geçiyorum ve ağlamaklı oluyorum. Birisine onu anlatırken geçmiş zaman kullanamıyorum. Bazen rüyama geliyor; Ankara'daki o köhne ve karanlık evimizde, rakı içerken yakalıyorum onu, kızıyorum, yaa dedeeeee diye bağırıyorum bet sesimle, niye böyle yapıyorsun, bak hasta olursan hastanelerde sürünürüz beraberce diyorum, ama hiçççç bana mısın demiyor, bi de üstüne piposundan derin bi bi nefes çekiyor ve sonra ortalığı dumana boğuyor,  ben ağlayarak kızmaya başlıyorum , belki bu sefer beni dinler diye sonra iç çeke çeke ağlarken uyanıyorum uykumdan, rüya olduğunu fark edip hemen gözlerimi kapatıyorum, tekrar rüyaya geri dönebilmek için...
Günde kırk kere aklıma geliyor, gözlerim doluyor ama akıtmıyorum yaşlarımı, gözlerimi kocaman kocaman açıp yaşlarımı gözümün içinde tutmaya çalışıyorum. Ama bazen gözümün bi yerinden fırlayıveriyor da hemen elimle siliyorum kimse fark etmeden.
Akşamları mutlaka bira içiyorum bu aralar. Dedemin şerefine. O içkiyi çok severdi. Gerçi o rakı severdi. Sonra teselli ediyorum kendimi, zaten rakı içemiyordu, pipo içemiyordu, alıp başını istediği yere gidemiyordu, çok sevdiği gazozu bile içemiyordu, meyveli pastayı da çok seviyordu, onu da çok az yiyebiliyordu. Sonuçta istediği gibi yaşayamıyordu. Onun için yaşamak artık ölümü beklemek gibi bi şeydi. Artık üretemiyor, istediklerini de tüketemiyordu diye. Ama gene de yaşamasını isterdim. Gerçi artık tam olarak birarada yaşamıyorduk ve bu çoğunlukla beni çok üzüyordu ama yine de dedem var benim orda  arıyorum, gidiyorum diyordum. 
Hiç kimseye çaktırmadan büyük bi travma yaşıyorum. Sanki hiç alışamıcakmışım gibi geliyor, sanki hiç bu duygularımın yoğunluğu azalmacakmış gibi, olmemiş gibi, sanki daha önce hiç bi yakınımı kaybetmemişim gibi... 

0 comments: