RSS

Acıların Kadınıyım, Yıllar yılı Dert Yolunda...!!!!!

Derdin biri bitiyor biri başlıyor. Her şehrin kendine göre dertleri var, insana yaşattığı acılar var. Mesela Ankara benim için hep hastalık ve hastane tecrübeleri, işsizlik, parasızlık, can sıkıntısı, sevimsiz akrabalarla muhatap olmak zorunda olmak, altından benim diyen adamın kalkamayacağı sorumlulukları çekmek, etrafındakilerin anlayışsızlığını çağrıştırır. Buna rağmen bi gün otobüse binip Ankara'ya gitmek, eski evin önünden geçmek, dedemin önceden yaşadığı yere gitmek, orda çocukluğuma, ergenliğime, yetişkinliğime, kendi kurduğum aileme ağlamak istiyorum. Niye böyle bi şey istiyorum bilmiyorum. Belki de bu yeni şehirde yaşadığım dertler bana çok yabancı ondandır. Biraz tanıdık dertleri hatırlayıp biraz onlara ağlamak istiyorum. Saçma dimi (?) Evet bence de . Neyse gelelim bu şehre; Bi ton dert var burda, hangi birini anlatayım, hangi birinden dert yanayım. En iyisi yumuşak bi şeyle geçiş yapayım bu şehirde yaşadıklarıma, şöyle trajik komik bi şeyle;
Çileli otobüs yolculukları yaşıyorum şu sıralar mesela. Nasıl oldu bilmiyorum, birdenbire bu Beyliğin Düzünün populasyonu mu yükseldi, o yüzden mi bilmiyorum ama sabahın hangi saatinde olursam olayım sürekli, medeniyete kavuşamamış bi otobüs dolusu hatta çift katlı olduğundan iki otobüs dolusu ve hatta ayakta üst üste tıkıştırılmış yolcularla üç otobüs dolusu insanla iki saatlik yolu ayakta gitmekten artık isyan bayrağını çekmem an meselesi. Bi yandan da buraya kara kış geldi, sürekli kar yağıyor, hatta döne döne yağıyor bizim düzlükte ve hatta 14. kattan bakınca sanki kar tanelerini en aşağıdan bi aletle yukarı püskürtüyorlarmış gibi, tersine, yerden gökyüzüne yağıyor. İşte doğa koşulları da zorlaşınca benim otobüs yolculukları da daha bi ağırlaşıyor daha bi çekilmez oluyor. Yani araba kullamaktan nefret eden ben şimdilerde ulan bi araba mı alsam demeye başladım. Ama o da ayrı bi dert, bu İstanbul'da medeniyet pratikte evrimini tam tamamlayamamış bi kavram olduğundan kelli, bi de trafikteki ayılarla papaz olmak var. Hatta benim için daha tehlikeli, pek öfke kontrolu olmayan bi insan olabiliyorum bazı durumlarda. Bu da bana üstüne bi de maddi külfet olur her daim.
Bu sıralar işten güçten annemle pek zaman geçiremediğimden, geçen gün onu da yanıma katıp, önce Çapa- Eminönü sonra Karaköy- Taksim sonra 4. Levent- Taksim ve üstüne de bizim çift katlıda, iki saat yirmi beş dakkalık bi' yolculuk yapınca, kadıncağız benimle takılacağına bin pişman oldu ve bana dönüp, "kuzum ömrün yollarda geçiyor, bu ne böyle, ben bu kadar saatte İZmir'den Dikili'ye on kere gider gelirdim. Ben İZmir'de bi baştan bi başa gidiyorum, sanki hiç yol gitmiyormuşum gibi geliyo, vallahi çok zor" dedi. Tabi o İzmir'in sakinliğine alışmış, burası baydı onu. "Bi de yollarda her dakka kavga gürültü ne biçim insan bunlar canım???"diye söylendi. Ben de " Eee o kadar çeşit var, kavga da olcek haliyle, sonra ben de kavga ediyorum, ben de medeniyetsizleştim iyice burda anne ya da insanlıktan çıkardılar beni!:)))" dedim.
Neyse işte şimdilik gidip geliyorum, sabah çıkıp gece evde oluyorum, annem burda olmasına rağmen onu özlüyorum, ÖB'yi zaten sürekli özlüyorum. Ya ben geç geliyorum ya onun şehir dışı seyahati oluyor falan filan işte. Birbirimiz hasret geçiyor günler diyeyim.
Bi de kendime bi yer tutma hikayesi vardı ama onu da başka bi yazıya artık. Zira fotoğraflar, Photoshopu şişirmiş beni bekliyorlar, sonra bir ara çekimim var bugün, kara kışa rağmen. İşleri biraz yoluna koysam bu blog olayına dönücem adam gibi , ben de çok sıkıldım, ama zaman yetmiyor. Acaba bi vınn alıp, uzun otobüs yoluculuklarındaki zamanı mı kullansam bu blog yazıları için ya da nete girebilen, ve rahat yazı yazılabilen bi' cep telefonu daha mantıklı olur. Amannn her şey paraya bakıyor canım. Daha öncelikli olanlar var. Neyse hadi bana byeee.
Başıma komik bişi gelirse zamanım yok demem uğrarım buraya, paylaşmak için!:)

0 comments: