RSS

Hiç yokmuşsun meğer!!!

Şu kırk yıllık yaşamımda o kadar çok başıma geldi ki, birine çok emek edersin, bi şeye çok değer verirsin, birileri için olmadık fedakarlıklarda bulunursun ve sonra puff, hiç onların, şeylerin , bunların, şunların, oradakilerin, şundakini, bundakinin... hayatında, şeyinde, buyunda, şununda, bi anda yok olursun, sanki hiç yoktun olursun.

Hayat bu kadar boş, hayat bu kadar acımasız, bu kadar değersiz, bu kadar duygusuz oluverir bi anda. Fakat ben de çoğu sefer böyle davarnırım, yanımdaki, yöremdekilere, esasında tam olarak böyle de olmam;  o sırada içimden öyle kızgın, öyle kırgın, öyle böyle üzgün olurum ki,  elimden bi şey gelmez, kalbime bi sığır oturur, beynime de bi perde iner, perdenin arkasında sürekli çatışma, perdenin önünde, kalbime oturmuş sığırın ağırlığının ruhuma yansıması hali.

Kimseye kızmamak, darılmamak lazım, hepimiz  çeşit çeşitiz. Zaten insan olmak da öyle böyle kolay bi iş değil. Bi bakarsın ömür geçer ama sen ne oldun, neydin, fark edemezsin.

Ben şimdi bunu niye yazdım. Ne bileyim işte, bazen çok duygusallaşıyorum, ömrümde olup bitenlere, hayatıma girip çıkanlara, onlarla olan ilişkilerime bakıyorum, içleniyorum öyle kendi kendime. Galiba biraz da bu regl dönemindeki, hormonal manyaklığın da katkıları ile aşırı hassaslaşıyorum.

0 comments: