RSS

Karmaşık, yorucu ve sıcak günler!!!!

Kaç hafta olmuştu dedemi görmeyeli. Aradım bi ara çok hastalanmış, hala yatıyormuş. Dedim teyzeme geliyorum alıcam dedemi, dedi yok alma hasta adam, dedim yok alıcam , hem açılır biraz, bu kadar zaman yatılır mı yahu, normal insan hasta olur cıkcıkcık.... Öyle böyle gittik almaya. Aşağıda sitenin otoparkında teyzemle bekliyorlar. Dedemi ilk defa kravatsız, takımsız gördüm o gün. Üstünde çamaşır suyu olmuş bir eşofman, kat kat giydirilmiş birbirinden ucube kalın giysiler(bu sıcakta) ve üstünde 80'li yıllardan kalma bir hırka vardı.
Hüseyin çavuş bizi görünce sevindi. Belli ki teyzemi çok yıldırmış, teyzem de sevindi bizi gördüğüne. Neyse attık arabaya dedemi koyulduk yola. Bizimkisi yol boyunca hiç konuşmadı. Ne bir ahlama ne bir oflama. Sakin sakin oturdu arkada eve gelene kadar. Zar zor çıkarttık merdivenleri. Bir de altında yetişkin bezi haşır haşır, bir yandan keskin bir sidik kokusu. Girince eve, direkt odasına gidip, yatağa girmek istedi. Konuşurken zar zor sahip oluyordu ağzındaki dişlerine.
Eskiden biz küçükken dedem hasta olduğunda odamıza girip ağlardık, "niye yatıyor dedem, ölücek dimi" diye etrafımızdakileri suçlardık kardeşimle. Çünkü alışık değildik dedemin yatmasına. O kadar az hasta olurdu ki, hep unuturduk daha önce hastalandığını. O bizim için her sabah biz kalkmadan kalkan, bize erimiş peynirli ekmek yapan, sobayı yakandı, dedemizdi işte.
Hele benim için daha da önemliydi. Almanya'da doğmuş ve orda almanların eline bırakılmaya razı olmayan annem babam tarafından bir kaç aylığına, onların izin tarihlerine kadar anneanneme ve dedeme bırakılmıştım. Tabi benim dünyadan haberim yok o aralar. Meğersem dedem beni hiç istememiş, büyük bir mezhep ayrılığı yüzünden, dedemin onaylamadığı babamla evlenen anneme küs olan ve annemle babamla konuşmayan dedem bir de rızasının alınmadığı evlilikten olan veledi yani beni hiç istememiş. Hatta yezidin dölü diye hep uzak durmuş benden ama çok değil, annemler gittikten bi kaç gün sonra ateşlenen ve hastalanan bu bebeğe kayıtsız kalamayan dedem, o hasta olduğum gün beni kucağına almış, hatta o geceden sonra hep koynunda yatırmış. Sonra annemler izne geldiklerinde onlara beni vermemiş, "bırakın burda büyüsün, şimdi yaşına girmeden yabancının eline düşmesin çocuk "demiş, bu arada anneannem de ağlamış sızlamış ve sonunda annemler iki yıl sonra kesin dönüş yapmaya karar vererek, beni dedemlere bırakıp gitmişler. İşte o günden sonra anneannem ölene kadar, benim ve dedemin ayak ucunda yatmaya razı oldu ve benim dedemle olan diyaloğum dillere destan oldu. Çünkü annemler geldiğinde bile dedem benimle ilgilenmeye devam etti. Nereye gitse götürürdü beni; eskiden Ankara'da gençlik parkında nargileciler vardı, oraya giderdik, dedem kavede nargile içer ben de beyaz gazoz ve leblebi tozu yerdim.Kronolojik Fotoğraf albümüm dedemle fotoğraf stüdyolarında çekilmiş özel portrelerle, annemin Alamanya'dan getirdiği Agfa marka fotoğraf makinasıyla çektiği, an be an yaşantımı ve dedemle ilişkimi birebir anlatan fotoğraflarla dolu.
Naz niyaz, her istediğim yapılırdı. Dedemden korkardı herkes. Hatta rivayete göre, ortanca ve daha o zamanlar bekar olan dayımın arsız sevgilileri dayımı tavlamak ve dedemin gözüne girebilmek için benim boklu bezlerimi yıkamak için sıraya girerlermiş. Sonunda en çok boklu bezimi yıkayan, en yalakası, en içten pazarlıklısı da zaten dayımı kapmış, büyüyünce bunu daha iyi görebildim.
Ben de bir yetişkin olunca dedemin aslında benim bildiğim, tanıdığım kişi olmadığını, karakterini, huylarını, tepkilerini, zihniyetini algıladım ve bana taban tabana zıt olan karakteriyle tanıştım hatta psikolojik bir savaş geliştirdik aramızda ama Anneannem ölünce ben temmelli dedemin yanına taşındım annemlerden ayrılıp. Ve onca kavga ve başkaldırıya rağmen aramızdaki sevgi ve bağlılık hiç bitmedi.
Şimdi dedem yine hastaydı. Ve ben odaya girip yine çocukken yaptığımız gibi zırıl zırıl ağlamaya başladım. O sırada içerden bana seslendi zayıf bir sesle, gözyaşlarımı silip yanına gittim. Çay istedi benden, zar zor konuşarak. Tamam dedim, mutfağa girdim, çayı koyarken yine ağlamaya başladım. O sırada ÖB geldi, şaşırdı beni ağlarken görünce. Dedim ki "dedem ölüyor!", dedi ki "saçmalama!! Biraz hasta olmuş o kadar, kaç yaşında adam halsiz kalmış, teyzen de bakamamış N'apsın o da yaşlı, cahil kadın". Ama yok ben durduramadım gözyaşlarımı. Dedim ki "hiç dedemi böyle halsiz, böyle tepkisiz gördün mü , bu üç yıldır hiç böyle gördün mü?"dedim. O da şaşırdı. Sakinleştiremedi beni.
Dedemin odasına gittim. Onu yıkanmaya ikna ettim. Biraz ÖB'den kuvvet desteği aldım, sonra biraz kendine geldi. Biraz da hafif giydirdim, Yorgan yerine, battaniye nevresimledim ama hemen Uyutmadım, çayla bi şeyler yedirdim zorla.Baktım bizimkisi ahh vahh etmeye başladı. Benim de gözlerimdeki yaşlar azaldı. Bir de yatmadan bol şekerlisinden, tam sevdiği gibi bir bardak sıcak süt içirdim. Gece de sık sık kontrol ettim, nefes alıyor mu diye. Sabah da öyle 12'lere 13'lere kadar uyumasına izi vermedin. Saat 10'da uyandırdım, zorla balkona çıkarttım, kahvaltısını yaptı en atomundan, sonra da bi multivitamin patlattım. Bol bol sıvı içirttim zorla, ayran, kefir, su. Zorla, oflaya puflaya yemek yedi 6 öğün.Biraz toparladı kendini.
Pazar günü olduğunda ve teyzeme gitme vakti geldiğinde, Güzel bir sakal traşı yaptım, güzelce kokular sürdüm, misler gibi giyindi, morali düzeldi. Hatta daha gitme vaktine çok varken, eskiden olduğu gibi, acele etmeye "ben dolmuşa binip gidiyim mi" demeye bile başladı. Bu sefer bu aceleciliğine ve gidicem gidicem diye tutturmasına, ha bire gömleğimi ütüledin mi diye sormasına kızmadım bilakis çok sevindim, eski performansına yavaş yavaş kavuşuyor diye!:))Bu sefer dedemin gitmesine izin vermedim ama eninde sonunda gidicek hatta belki de yakında. Eh zaten geldi 87 yaşına o da gitmek istiyor. Ama her gidecekmiş gibi yaptığında ya da bir gün gerçekten gittiğinde ben yine o çocukluğumdaki duygularıma dönüp, "gitme dede, gitme Hüseyin Çavuş", diye ağlayarak" Gidiyor dimi dedem" diye etrafımda suçlayacak birilerini arayacağım.

3 comments:

Adsız dedi ki...

Benim kocamin bir buyuk halasi var, tek basina yasiyor. 97 yasinda. 87 yasindakilere o daha cok genc filan diyor. Bazen ziyaretine gidiyoruz, bu sefer son diyorum, bir daha goremeyiz. Sonra, birkac hafta sonra gidiyoruz, kosusturuyor, sohbeti bol, civil civil. Belli olan birsey degil. Ama beslenme, bakim cok cok cok onemli, haklisin. Burada sadece yaslilarla ilgilenen doktorlar var. Orada yaslilar dogaya birakiliyor. Moral de onemli. Bir kere bir yerde okumustum, yasli evine yerlestirilen yaslilar cok daha cabuk oluyorlarmis.

Her neyse, fotolara bayildim! :o)

www.elifsavas.com/blog

Adsız dedi ki...

bir gün gelecek ana-balalr çocuk olacak- çocuklarıda onalara analık-babalık yapacak derdi babaannem ...


tabi o bunları söylediğinde ben kısa şortlu bi çocuktum pek anlamazdım şimdii kafama dank ediyor....



hoş babaennem hala hayatta ve ve yaşı itibari ile normal olan rahatsızlıkları var ve ben bunların bilincinde olmama rağmen günün birinde ben gidiyorum diyecek olmasından endişe etmeye başladım bile



allah dedeciğine uzun ömürler versin sahlıklı ve mutlu uzunnn yıllarınız olsun


hoş bir yazı olmuş tşkler paylaştığın için
yüreğinle kal...

arzın merkezine yolculuk dedi ki...

SEVGİLİ ELİF VE DİAGONAL,
Aslında ben de yaşlandığımda bir bakımevine gitmek isterim. Çok mantıklı ama ne yazık ki bu ülkede devletin bir yaşlı politikası olmadığı için, kaderinle başbaşa bırakılıyorsun hem ne kadar para da döksen, kimseye, hiç bir kuruma güvenemiyorsun.Ve eminim bizim Hüseyin Çavuş'u en lüksünden de olsa bir bakımevine vermek onu öldürmek demek. Dedemi çok iyi tanıdığım için. Aslında 8 çocuğu ve 32 torunu olan bir adam için bir bakımevinde yaşamak kahredici bi şey olsa gerek. Ama insanlıktan nasıbini alamamış bir toplumun fertleri olarak, kim bakarsa onun üstüne yıkılan, "yaw bakan var işte"deyip kenara çekilen vicdansız akrabaları olmaya görsün.Halbuki herkes bir hafta alsa sekiz çocuk ,32 torun ayda bir kere bile zor düşer herkese. hem eğleceli de olur ama iletişimsizlik, cahillik üstüne ağır bencillik....
Amann neyse işte. Ben memnunum dedemle vakit geçirmeye, kavga gürültü, bi sürü şey paylaşıyoruz onunla, dedikodu yapıyoruz falan....
Fotoğraflarını çekmem çok hoşuna gidiyor, hele pc de görünce kendini "buraya nasıl geldim ben" diye acayip uzaylı sorularıyla güldürüyor beni. Hahhaha....
Hem diagonal senin babaannenin dediği gibi eskiden dedem benim altını bezleyip, parka götürüyordu. Şİmdilerde aynısını ben yapıyorum. Hatta geçen parka gittiğimizde, bir dede 1 yaşlarında torunuyla parka gelmiş, onunla konuştuk,"bak dede, sen de torununla geldin, amca da torunuyla gelmiş ne güzel"diyince bizimkisi her fırsatta ağlamayı huy edindiği için, biraz da duygulandı sanırım, ağlayarak hey gidi günler heyy diye konuşmaya başladı...:)))
"how to cook your life?" İSİMLİ BELGESELDE DEDİĞİ GİBİ, YAŞLILARIMIZA, ALZHEİMERLİ, HASTA YAKINLARIMIZA, SEVGİ GÖSTERMELİ, ONLARLA İLGİLENMELİYİZ, ZATEN BİZİ İNSAN YAPAN Bİ KAÇ ŞEYDEN BAŞKA NE VAR Kİ!!!