RSS

You Make Me Real

Demiştim ya yazılarımdan birinde; Ölmek küçükken benim için istemediğim bir ortamdan yok olmaktı, sevimsizlerin, kavga edenlerin yanından kaçmaktı. Büyüdüm ama hala hoşlanmadığım ortamlardan yok oluyorum, sevimsizleri ve sevgisizleri hiç hayatıma girmemiş sayıyorum. İŞte bu yeni yaşamımda da bir alışkanlık mı bir huy mu genetik bir hasar mı neyse bu, sürekli kaçış planı yapıyorum. Hatta öyle ki kıtalararası planlarım bile oluyor. Sonra bu planlar içime sığmıyor O'na anlatıyorum. O da inanıyor bana . Tabi o an ben de inanıyorum kendime. "Haklısın" diyor " bu sefer gideceksin biliyorum" diyor "ama merak etme ben her koşulda sana geleceğim" diyor. Hİç engellemiyor beni. Hak veriyor, anlıyor, empati kuruyor, bana haksızlık yapmak istemiyor. Ama ben hiç gitmek istemiyorum aslında sadece zaman zaman güçsüzleşiyorum.
Ama ben hiç gitmek istemiyorum aslında çünkü:
Benle kaldığı zamanlarda yatakta bıraktığı kokusunu seviyorum;
Sabahları giyinirken bir sağa bir sola yürümesini, çoraplarını sonuna kadar gergin bir şekilde çekmesini seviyorum;
Çat kapı, elinde gofretle ve gözlerindeki heyecan pırıltılarıyla kapıyı çalışını seviyorum;
Tükürük ve gıdıklama savaşlarımızın sonunda hep mızıkçılık yapmama ve yalandan sızlanmama inanmasını ve yenilmesini seviyorum;
Küfür ettiğimde bana kızmasını seviyorum;
Beraber borçlarımızı hesaplarken, kafamdan dört işlem yapamadığım zaman utanıp, kendimi gerçekten aptal hissettiğimde benimle eğlenmesini seviyorum;
TRT3'te gösterilen meclis saatindeki meclis konuşmalarına sinirlenip, başına ağrılar girmesini ve benimle beraber tvdekilere küfretmesini seviyorum;
Hala yıldönümlerimizi, ergenlik ve gençliğimizin binbir saçmalıklarını ve sarhoşluklarını yaşadığımız, ve hala bir avizesi bile değişmeyen, salaş Kıtır'da, bira ve kokoreçle kutlamamızı seviyorum;
Bir iş aldığımda benden daha çok heyecanlanmasını seviyorum;
Beraber bi şeyler yaparken her zaman heyecandan şapşallaşıp, genellikle sinema seaslarını karıştırmamızı, aldığımız bileti unutmamızı, gideceğimiz yeri bulamamızı, otoparkta arabayı kaybetmemizi, çıkışları her zaman karıştırmamızı ve hep otoparktaki güvenlikle ilgilenen arkadaşları huzursuz etmemizi... ve" sen daha çok şapşalsın" , "hayır sen daha çok..." diye birbirimizle alay etmemizi seviyorum;
Hiç konuşmayan bir adam olmasına rağmen her zaman benimle her şeyi paylaşmasını seviyorum;
Birimizden biri hasta olduğunda paniklemelerimizi, ne yapacağımızı şaşırmamızı seviyorum;
Birbirimizin üzülmesine dayanamamamızı seviyorum;
................................

Seviyorum işte ulen.
Dertlerini, güçsüzlüklerini, dertsizliğini, güçlülüğünü her şeyini....

Seviyorum işte;
En çok da gerçekliğini, maskesizliğini, samimiyetini...

Hiç bu kadar seviyorum seni Ulen dememiş, hiç bu kadar arabesk olmamıştım dimi. Dedik yaa seviyoruz !!!
Ve son süprizim tabiki kendimi bu itirafla aleme neşrederek alay edilmeyi göze almam diildir. Sonuncusu sana yıllar önce bir doğum gününde gönderdiğim, sözlerini sözde puzzle yapıcam die parça pinçik ettiğim kağıtlara yazdığım ve bir cd'ye de kaydettiğim şarkıyı burdan bir kez daha senin için neşretmemdir sevgilim.

0 comments: