RSS

İroni ya da Trajedi!!!

Perşembe'nin gelişi Çarşamba'dan bellidir diye bi laf vardır. Hakikaten de bu geçen hafta sonunun nasıl geçeceği Perşembe'den belli oldu bizim için.

Perşembe günü Fatma Girik'i uyutup, şöyle bir yürüyüşe çıktık, dönüşte de sabah için süt müt almak üzre markete uğrayıp her zaman kullandığımız kestirme sokaktan eve doğru yollandık. Biz tam kestirme sokağa girmiştik ki ak saçlı, yaşlıca bi teyze, yola bakınmakta ama biraz da telaşlı. Ben hemen farkettim teyzenin telaşını, ben de ona baktım, n'oluyo gibisinden. Hayır belki evine hırsız falan girdi telaşa kapıldı vakitt geç diye düşündüm. Teyzeyle göz teması kurunca teyze bizimle konuşmaya başladı:" evladım, hastam var, biraz yardım edebilir misiniz bana" dedi. ÖB ve ben şaşırdık, çünkü böyle bi şey beklemiyorduk. İkimiz de durduk ve teyzeye doğru yanaştık ve ona bakakaldık; ne hastası, nasıl yardım gisinden. Teyze devam etti:" Tekerlekli sandelyeden yatağa yatırıcam, yalnızım, evim giriş katta, ayakkabılarınızı da çıkartmanıza gerek yok" dedi. Biz de elimizdeki poşetleri apartmanın bahçesine bırakıp, teyzeyle birlikte apartmana girdik. ÖB teyzenin talimatı ve tarifyle tekerlekli sandalyedeki amcayı koltuk altlarından , teyze de bacaklarından tuttu, yatağa yatırdılar. Amca da gözlerini kırparak bize teşekkür etti. Teyze de çok teşekkür etti. Biz de iyi geceler dilekleriyle evden ayrıldık, poşetlerimiz alıp yola devam ettik. Yolda yürürken ikimiz de suskunlaştık. Benim gözyaşlarım taştı taşacak ama ÖB'nin morali bozulmasın diye tutuyorum kendimi. Sonra dayanamadım, ağlamamak için kendimi çeneye vurdum:" Nasıl oluyor yaa, kadın her gün birini bulmak için yola mı çıkıyor, bu yaşlı kadın kaderiyle başbaşa bırakılmış şu hale bak yaaa cıcıckcıck" diye söylenmeye başladım. Derken ÖB de suskunluğunu bozdu:" Amcanın üstü de pislik içindeydi, nasıl kokuyordu odası dimi, demek ki bu teyzenin gücü yetmiyor adama bakmaya, yazık yaaa, işte ne çocukları var yanında ne koca, belli ki yardım edecek birini tutacak parası da yok, tek başına kalmış, devlet de bu insanları kaderleriyla başbaşa bırakıyor, bu kadın o adama bakamaz ki yaa, ne moral bozucu" dedi. Ardından yine bir sessizlik oldu. Bu arada eve ulaştık, yine sessizce poşetlerimizdekileri mutfağa yerleştirdik. Fatma Girik'i yokladık uyuyor mu diye. Eve geldiğimizde güzel balkonumuzda filtre kahve keyfi yapacaktık ama hiç keyfimiz kalmadı. Balkona çıktık, karanlıkta öylece oturduk. Sonra da kafamız dağılsın diye tv'açıp sesesizce izleyerek günü yine aynı sessizlikte bitirdik.

Ertesi gün yani Cuma günü akşamı, dedemi alma günümüzdü, onu aldık getirdik, ÖB de Fatma Girik'e gitti. Bizim Hüseyin Çavuş bu hafta o kadar aksi o kadar huysuz o kadar memnunsuzdu ki ya da O her zamanki gibiydi de ben hassaslaşmıştım. Neyse işte. Her zamanki ritüeller, Hüseyin Çavuş'un banyosu, manikür pedikürü, saç sakal traşı, yemesi içmesi derken Cumartesi akşamı oldu. Cuma akşamından beri Çavuş beyle durmaksızın ilgilenmeme ve onu hiç yalnız bırakmamama rağmen yine söylenmeye, of püf etmeye başladı:"kimse beni aramıyor, ben alıp başımı gidicem sarmısaklıya, ya da güçsüzler yurduna, ben allaha karşı suçluyum, ölüm de yokki kurtulayim..." Ben de tabi sabır taşı diilim ki, önce morali düzelsin diye eski günlerinden konuştuk sonra gazoz içtik beraberce, ardından meyveli yoğurt, bi yandan bunlara burun kıvırırken bi yandan da bi güzel mideye indirdikten sonra yine kaldığı yerden başladı şikayetlenmeye; bi noktadan sonra koptum tabi ben de , bayağı bir bağırdım, hiç mutlu olmadığını, böyle yaptığı için sekiz çocuğundan ve 24 tane torunundan hiç biri onu istemediğini , ona bakan tek evladı teyzeme de aynen bana davrandığı gibi davrandığını, şu kibirini artık bi kenara bırakmasını, elindekilerle ve onunla ilgilenenlerle mutlu olmasını ; Zaten hayatımızın zor olduğunu bi de onun mutsuz bir şekilde hiç bir şeyden memnun olmamasının moral bozduğunu söyledim, sonra da ağlayarak odamadaki yatağa attım kendimi. Bi on dakka sonra yanıma geldi; "DŞ hanıııım, yatıyor musun, sen de beni attın çöpe dimi" dedi. BUnu duyunca ben yine dellendim ve kalkıp "Niye öyle diyosun dede, sanki yanında oturunca çok mu mutlu oluyosun da öyle diyosun, evet çöpe attım seni, birazdan da kendimi balkondan atıcam tamam mı" dedim. Bana sinri bozucu bi şekilde gülüp o da yatağına girdi. Sonra Kapı çaldı, Gelen ÖB'ydi. Onu görünce benim musluklar daha da tazyikli akıtmaya başladı. Neyse bi süre onun kollarında ağlayıp, rahatladım. Sonra biraz balkonda oturduk, sakinleştim. Sonra Bizim Çavuşa küstüğüm için üzülüp yanına gittim. Beni görünce kalktı o da " Yaa dede niye beni üzüyorsun derken yine ağlamaya başladım" bu sefer o da üzüldü " yaw üzülme yavrum, takma her şeyi kafana bana ölüm lazım bak seni de üzdüm" dedi, ben " yaa dede bak böyle konuşma diyorum sana, ama sen hiç mutlu olmuyosun ama ama derken yine hıçkırıklara boğuldum." Ardından bizimkisi hiç bi şey yokmuş gibi süt var mı dedi."Ben de bi yandan ağlak bi yandan güleç:"var ısıtiim mi" dedim. Sonra bizimkisibol şekerli sütünü hüpürdetip uyudu. Pazar günü de bizimkisini teyzeme geri bıraktım. Sonra geçen gün rastladığımız teyze aklıma geldi. İŞte dedim kendi kendime benim teyzem de aynı kaderi paylaşıyor. 70 yaşında ama dedemle uğraşıyor, üstelik dedemin akli dengesi ve sağlığı gayet yerinde olmasına rağmen, psikolojik savaş ustası Hüseyin Çavuş teyzemi yiyip bitiriyor, bir zamanlar anneanneme ve anneme yaptığı gibi. Öte yandan üç oğlu ve diğer kızları da hiç bir şeyi umursamadan hayatlarına durmaksızın devam ederken tel açıp teyzeme "ne uğraşıyorsun morukla gönder bi huzurevine" diyebilecek kadar acımasız bakış açılarıyla, teyzemle sorunu paylaşmak yerine, yalnız bırakıyorlar. Üstelik teyzem, kendi kocası ve iki bekar oğluna da hala bakmaya devam ederken Bizim hiç bi şeyden memnun olmayan ve işine gelmeyen durumlarda lama gibi etrafa tükürüp balgamlar saçan, wc de umursamazca sağa sola çiş yapan, ona sunulanlardan hiç memnun olmayan ara sıra da küsüp kaçıp trenle izmir'e gidip sonra da arkasına baka baka dönen özgür ruh, acımasız dedem de genlerini verdiği çocuklarından aynı acımasızlığı görüyor. Halbuki çözümler o kadar basit ki ama sorunun kaynağıyla ve bu sorumluluğu paylaşması gerekenlerle empati ve iletişim kuramadığınız zaman yakınlar uzak, sorunlar çözümsüz oluyor.


Başbakan da evinde yaşlısına bakıp çalışamayana üç kuruş maaş bağlıcaz diye meydanlarda duyurular yapıyor. Lakin yaşlılara ve özürlülere bu ülkede yaşayabilmeleri için bir politik bir duruş, bir proje, bir sosyal yasa, yaşam alanları, sağlık ve sosyal hizmet adına yapılan bi şeyin duyurusuna rastlanıyor mu(?) Hahaaa ben de iyice uçtum haaa, iktidara gelen hangi yönetimin böyle bir derdi oldu ki(!)

Yaşlıların, hastaların, özürlülerin bakımı ailedeki en vicdanlı kimse ona kalsın, böyle biri yoksa, sürünerek ölsün, devletin başka işi mi yok bir de bunları çözecek, şurda AB'ye girmek için canla başla çalışırken, demokratik düzeni korumaya çalışırken, herkese özgürlük sunmaya çalışırken, ekomoniyi düzeltmeye uğraşırken allaalaa!! Allam ironik mi bu durum yoksa trajik mi!!!!?????

illütrasyon şurdan

0 comments: