RSS

Kendini arayan!!

Havada boğuk bir sıcaklık vardı. işlerini bitirmişti. Ama hiç eve dönmek istemiyordu, yine tanımlayamadığı bi şeyler boğuyordu onu. Allendeye uğradı. Balkonda birer kahve içtiler. Allende'nin misafiri geleceğinden telaşlıydı biraz. Ama abigale'in gelmesinden de çok memnundu. Karşılıklı oturan iki genç kadın, her zamanki dertlerini paylaştılar. Sonra ikisinin de uzaklara odaklandı bakışları bir an, biraz sessizlik oldu, Abigale'in gözleri dolmuştu ama bırakmadı kendini, toparlanıp , "artık ben gideyim, sen de işlerini hallet, hem daraldım şöyle bi yürümek istiyorum" dedi.. Allende Arkadaşını çok iyi tanıyordu. Halini pek tekin bulmamıştı, söylemek isteyip de söyleyemediği şeyler varmış gibi sezinledi. Genelde Abigale bu ruh haline bürününce n'apcanı kimse kestiremezdi, onu en iyi tanıyanlar bile. Bu sebepten fazla ısrar etmedi. Ve hatta yürüyüşün iyi geleceğini ve okulun arkasındaki parkın da bu sıralar çok keyifli bir yeşillik ve çeşit çeşit çiçek kokuları içinde olduğunu söyleyerek, yol etti arkadaşını.
Abigale kendini dışarı attığı anda, hemen güneş gözlüğünü taktı veyarım saattir içine akan tüm göz yaşlarını saldı. Ara sokaklara daldı, kocaman kocaman ağaçların sakladığı sokaklara. Parka ulaşmasına az kalmıştı fakat içinden durup bir köşede bi şeyler yazmak geldi. Öyle kuvvetli bir istekti ki bu yolunu değiştirip bir kırtasiye aramaya başladı. İlk karşısına çıkan dükkanda da bir not defteri, bir 2B kalem ve bir de kalemtraş aldı. Sonra parka doğru yöneldi tekrar. Parka ulaştığında, biraz hayal kırıklığı yaşadı. Çünkü parkı boş hayal etmişti en azından sakin bir kalabalık ummuştu lakin park tıklım tıkıştı, her yerden bir bisikletli velet çıkıyordu, sonra bi sürü yaşlı amcalar teyzeler ve onların boy boy torunları; bazı kuytu köşelerde birbirini sıkıştıran, öpüşmeye çalışan ergen sevgililer; köpeğini gezdiren orta yaş teyzeler; kuşlara bayat ekmek getirmiş ,onları ıslatıp ıslatıp önlerine atan emekli tipli bir amca vardı. Parkın içinden geçti gitti ruhsuzca. Oysa kalemi kağıdı vardı. Bir köşeye çöküp kendini arayacaktı yazdığı cümlelerde, ünlemlerde, kelimelerde, noktalama işaretlerinde. Sonra bulup rahatlayacaktı. Ama nafile! Eskiden ne kadar da kolay yapardı bunu; yaşadığı şehirde vapur vardı, deniz vardı. Kendini aramaya çıktığında binerdi bi vapura, taa en uzaktaki karşı kıyıya kadar yazardı da yazardı. Bazen tedariksiz olurdu da vapurun kantininden, el yakmasın diye tosta sarılan sarı kağıtlardan isterdi bolca. Onları doldururdu cümlelerle, cümlelerin yetmediği yerde çizgilerle. Dönüşte de yazmanın verdiği rahatlamayla çayını yudumlardı, vapurun suyu yararak ilerlediği denizde kendini unutarak.
Şimdi burda bir ağaç gölgesi bile bulamamıştı bir iki cümle yazacak. Öylece boğazına düğümlenmişti yazacakları. Midesi bulandı, kusacak bi yer aradı ama bulamadı. Çantasını açtı. İçi boşalana kadar kustu da kustu. Biraz önce aldığı defter, kalem, kalemtraş, cüzdan ve çantasında ne varsa kusmuğa bulandı. Bu boşalmanın verdiği hafiflikle eve yollandı.

Yukardaki manga çalışması da şurdan

1 comments:

Adsız dedi ki...

bu sıkıntıda nerden peydah oldukine ... en azından bir şekilde rahatlamış olman ne yalan söyliyim benide rahatlattı iyi etmişsin giden bi çanda bi cüzdan üç beş sayfa kağıtla kalem olsun ... giderken yanalrında sıkıntıyıda götürsünlerde....